Özgürlük, demokrasi gibi kavramlarla gözümüzün boyandığı son yüzyıl içerisinde, değişmeyen tek şeyin, hala köle olduğumuz gerçekliği. Efendilere, her şekilde itaat edip, monarşizmin modernitesini yaşıyoruz… Belki de sosyetik adla buna Post- monarşizm mi desek geliyor insanın içinden
Efendisine itaat etmeyen bir köle gördünüz mü? Çok zor! Demokrasi adı altında, her seçim döneminde bir siyasi partiye oy atmak, köleliğin meşrulaştırılmasından başka bir şey değildir. Tek kullanımlık bir özgürlükle, gelecek 4- 5 yılımızı monarklara teslim ederiz. Ta ki dört- beş yıl sonra, yeniden tek kullanımlık verilen özgürlüğümüzü bekleyerek.
Sosyal medya, bizim yaşadıklarımızı savunduğunu iddia eden medya, muhalefet birer yanılsamadan, hipergerçeklikten öte bir şey olmadığını bilmeyerek…
Tek yapmamız gereken, ait olduğumuz makine dişlisindeki görevimizi yerine getirmektir. Kast sisteminde olduğu gibi oluşturulan gelir hiyeraşisi içinde bize biçilen ücretle, yaşam kalitemizi veya kalitesizliğimizi oluşturarak, emekliliğimizi ve ölümümüzü bekleriz. Kısacası, hurdaya çıkacağımız gün için çalışarak.
Beton yığınlarından aldığımız bir dairecik, reklamlarla beynimizin iğfal edildiği bir araba markası ve üç kuruşluk döviz ve hisse senetlerimizle; gösterişli yılbaşı paketi cinsi hayatımızı çok mutlu sayarız. Dini inanışlarımızla huzur dolu, vaat edilmiş toprakları bekleyen bir Yahudi gibi cennet düşleri kurarız.
Dar, kapsamsız ve bilmediğimiz düşüncelerle dolu bir hayat içinde, akıl yürütemediğimizden; bize sunulanlar, hayatımızın çeperini oluşturur. Bunun en güzel örneği de süpermarketlerdir. Yememiz istenilen bütün ürünler bize burada sunulmuş ve biz bunlar arasından bir seçim yaparak, bütçemiz doğrultusunda alış- veriş yaparız. Mahalle bakkalı, manavı ve sokak satıcısı da bu emperyalist, monarşist düşünce baskısında doğal olarak şekillenerek…
Örneğin ben domuz eriğini, tuza banarak büyümüş bir insan olarak; o bahsettiğim şekillendirici zihniyet nedeniyle tam 40 yıldır, domuz eriği yemekten mahrum kalmış bir insanım. Bu basit örnek bile, sizin aklınıza birçok düşünceyi, kokusuna hasret kaldığınız, labirentlerinizde saklı tatları aklınıza getirecektir.
Yediğimiz gıdaların dizayn’ ından başlayan süreç, milimetrik olarak bizi forma sokan ve bizi köleleştiren bir sisteme dönüşüyor. Özgürlüğümüz, markalarla çeperlenirken; demokrasi ve insan hakları da tek kullanımlık prezervatif gibi imdadımıza yetişiyormuş gibi duran bir kılıf niteliğinde hayatımızda yer alıyor.
Efendilere, efendisiz olmadığınız sürece itaatsizlik etme hakkınız yoktur. Kredi kartı, banka kredi borcu, çocuğunuzun nitelikli bir köle olarak yetişmesi gibi hayatınızın üzerine binen yükler sebebiyle, efendilerin size sunduğu hayatı yaşama mükellefiyeti; sizin, demokratik ve özgür bir hayat yaşıyor gibi yapmanıza neden olur! Aksi halde siz; bir asi, uyumsuz, ahlaksız ve gibi şeysinizdir. Tu kakasınızdır. Viski içenlerin yanında siz; su içtiğiniz için ayyaş, zengin olmadığınız için kırılgan bir ahlak yapısına sahip, potansiyel bir ahlaksızsınızdır. Gerisi mi? Ot gelip, saman gitmek cinsinden başka bir şey olmadığını bilememektir. Çünkü, rahmetliyi her zaman iyi biliriz denmesini duyamamak için köle olmaktır!
04 Şubat 2021, Ankara