TUİK…
Cari dönem işsizlik istatistiklerini açıkladı.
Bu bağlamda…
15 yaş ve üzeri nüfus hareketliliği de şöyle:
Genel nüfus: 63,7 milyon.
İşgücü: 32 milyon.
İstihdam: 28,6 milyon.
İşsizler: 3,399 bin.
İşsizlik oranı: %10,6.
İşgücüne katılma oranı: %50,2.
İstihdam oranı: %44,9.
Görece işsizlik de düşüş yaşanmış.
Türkiye’nin yıllardır bir numaralı sorunu ekonomik etkinliğin doğru düzgün “katma değer” yaratmamasıdır. Makroekonomik açıdan bakıldığında, ekonominin insan kaynağı tarafında yine en büyük sorunu da “işsizliktir”.
Son günlerde, bir yandan orman yangınlarıyla ve yangınların toplumumuzda yarattığı etki-tepki ile uğraşırken… Üzerine bir de yine sel felaketlerini tecrübe etmek durumunda kaldık.
Ne olursa olsun… Anlık yaşanan problemler, geçmişten gelen ve orta vadede de canımızı yakmaya devam edecek sorunları unutturmamalıdır.
İş bulmak ve bir işe yerleşmek artık gerçekten de çok “can yakıcı” bir sorun hâline döndü. Bu bağlamda, ekmek “aslanın kuyruğuna” kadar indi. İş ve ekmek sahibi olmak, sanki üniversitede en zor bölümü veya yüksek lisansı tamamlamaktan daha fazla zorluk barındırmakta. Karabasan hâline dönüştü istihdam süreci.
İşsizlik, bir ekonomik sorun ve bir denklem.
Bu sorunun…
Türkiye’de kendi iç nedenleri olduğu gibi…
Dış etmenleri de var.
İç nedenlere baktığımızda malum olduğumuz sonuçlarla karşılaşıyoruz:
Eğitim sistemi ve…
Eğitim modelimizin iş yaşamına “nitelikli insan kaynağı” verememesidir.
Şu bir gerçek…
Türkiye’de eğitim sistemimiz senelerce düşünmeyen, sorgulamayan, parça ve bütün arasında analiz yetisi geliştiremeyen bir öğrenci profili yetiştirdi.
Ezberci bir eğitim sisteminden zaten başka ne beklenebilir ki? En son haber YKS’de baraj puanının düşürülmesi yönünde oldu. Tabii eğitimciler, bu hususu da tartışmaya başladı.
Şu gerçeği bir yazalım elimizde bulunsun:
Türkiye’de işgücü piyasaları bakımından en büyük açmaz ve sıkıntı, “ara eleman” bulunamamasından ya da ara eleman istihdamının yeterince gerçekleştirilememesinden ileri gelmektedir.
Yetişme evresindeki tüm gençlerin “ideali” ve “beklentisi”, daha çok “beyaz yaka” dediğimiz “masa başı” işlerden oluşmakta.
Kimse; eğitim alan hiçbir kimse de kol ve kas gücüne dayanan işlere talip olmak istemiyor. Herkesin beklentisi ve hayalleri olduğundan çok fazla yüksek.
Ekonominin ürettiği pasta da ortada. Her yıl yüzbinlerce genç tahsil hayatına adım atıyor. Yine milyonlara varan insan kaynağı fakültelerden mezun oluyor veya memur istihdamı yapacak sınavlara giriyorlar.
Emek arzı “sınırlıyken” ve buna istinaden emek talebinin piyasa beklentilerinden fazlaca olması…
İŞSİZLİĞİ tetikliyor.
Öte yandan, ülkemizde son günlerde tartışmalara ve kışkırtmalara neden olan Suriyeli ve Afgan misafirlerin hem sosyal hayatta hem de ekonomik hayatta “etkinlikleri” işleri daha kompleks duruma sokuyor.
Gelip tıkandığımız nokta… Göçmenlerin “ucuz işgücü” olarak görülmesi. Piyasada rekabeti negatif yönde etkilemeleri. Bugün, Türk gençlerin talip olmayacağı birçok işte ve işkolunda, göçmenlerin olması gerekenden daha düşük ücretlerle istihdam edilmeleri, zaten düşük olan pasta payının daha küçülmesine neden olmakta.
İŞSİZLİĞİN boyutu, işte böyle epeyce karışık durumda.