‘’Yıllardır taşıyorum içimdeki çocuğu; yaşamadığından, hiç büyümedi ablası.’’
Sustu sonra. İnce sarılmış tütünden koyu bir nefes aldı. Bazen nefeslerinde rengi vardır. Devam etti sonra kadına bakarak; ‘’Ayrıldığımızda kuş gibi hafifledim. Sadece uçmayı diledim. Sen haklıydın görünen gökyüzü yetmemişti bana ve sunduğun çiçekler. Uçtukça uçtum, uçtum. ’’
Kadın sadece parmaklarıyla sigara külünü savuruyordu sürekli. Köz kaldırıma düşüp 35 saniye daha parıldadı adam devam ederken. ‘’Ama bir gün bir şey oldu. Çürüdüm.’’
‘’Biliyorum’’ dedi kadın, ‘’kanadın.’’
‘’Öldüm.’’ dedi diğeri, sesi boğuk çıktı.
‘’Biliyorum, eşlik ettim. Konduğun her dalda. Senden ayrı kaldığım her dalda.’’ Sustu.
Sustular. Şehir sustu bir anlığına ve o bir an zamanın içinde uzadıkça uzadı. Asırlar geçiyordu ki kalktı kadın sonra. Uzaklaştı. Diyecek bir şey kalmamıştı. Yapılacak bir şey hiçbir zaman yoktu zaten. Düşündü, düşündü, susadı, yine düşündü. Zamanın göreceli kavramı buydu belki de. 1 dakika geçmeden sokağın köşesinden dönmüştü. Arkasına bakmadı çünkü arkasına dönse de bir çift kehribar parıltıya denk gelemeyeceğini biliyordu gözleri.