Hastalıktır aşk insan için. Bir kere hissettin mi bağımlısı olursun, kurtulamazsın onun pençelerinden. Her an hissetmek istersin o yoğun duyguları. Her an adrenalin bassın vücudun, dopamin yüklensin istersin kendine. Sarhoş eder âşık olduğun anki mutluluk seni. Hüznünü bile öyle yoğun, öyle derin yaşarsın ki, âşık olmaktan geri tutamazsın kendini. Âşık olmaya aşık olmuşsundur sen aslında. Güzel bir şey değildir aşk. Alkol gibidir, ya da çikolata. Zararlı fakat bir o kadar güzel. Yoğunluğunu o kadar seversin ki hislerinin. Çünkü hissedemiyorsundur başka türlü. Bir tek aşk duygularının olduğunu hatırlatabiliyordur sana. Bir tek aşk yaşadığını hissettiriyordur. Fakat olmamalısın âşık. Girmemelisin bu batağa. Sevgi, huzur varken sağlıklı bir ilişkide, aşk, seni daldan dala atlatır sürekli. Her an hissetmek uğruna karnındaki kelebekleri, bir kus gibi asla kalmadan aynı yerde bir an daha fazla gezinirsin aceleyle. Uçup uçup başka yerlere konarsın. Özgürsündür, evet fakat yattığında yalnız başına yatağına bazı geceler; attığında içine derin dertleri anlarsın aşkın hastalığını. Tek başınasındır çünkü her zaman. Tıpkı alkol bağımlısı bir adamın pişmanlığı gibi sadece gerekli aşk dozunu aldıktan sonra düzgün düşünüp pişman olabilirsin. Fakat yine o bağımlı adam gibi kurtulamazsın bundan asla. Bu sebeple âşık olmamalı insan. Huzur içinde idame ettirmeli hayatını. Uçuk duygular olmadan güvenli çizgide gitmeli, gitmeli ki hasta olmasın.
Tabii ki bu hastalığı da tatmak isteyenler olur. Hayatını uçukta, dipte ve tepede yaşamak isteyenler… Ne diyebilirim ki onlara. Küçük bir yazı sadece öylesine bir insandan. Belki o da âşık olmuş, belki de çok korkak sadece. Siz yine de beni takmayın, çok düşünmeyin dediklerim üzerine. Yaşayın gitsin hayatınızı kafanıza göre.