Öncelikle güven nedir?
Güven kelime anlamı itibariyle “korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu” demektir. Peki bunların hepsini, kuşkusuz bir şekilde birine karşı hissetmemiz gerçekten mümkün müdür?
Güven kelimesi aslına bakarsanız anlamca pek de uygundur açıklamaya. Ancak insanların bununla ilgili geliştirdiği bir çok teori anlaşılırlığını zora sokmaktadır.
Peki bizim güven sandığımız şey ya “inanmak” ise? Veya soruyu şu şekilde sormak daha mantıklı olabilir. Güven dediğimiz duyguya aslında asla sahip olamıyorsak?
Örneklendirmemiz gerekirse. Bir uçurumun kenarında olduğumuzu varsayalım. Ve karşımızdaki insan ” güvendiğimiz ” bir insan olsun. Birisi bize o insanın bizi iteceğini söylesin ( ki bu inanmayı bile düşünmediğimiz bir olasılık olmalı güven duygumuz var ise ). Bu durumda size tek bir soru soracağım. Karşınızdaki insanın gözlerine kuşku ile bakmaktan kaçabilmek veyahut gerçekten hiçbir ihtimal dahi vermeyip tam olarak durduğunuz şekilde durmak. Cevabı kısaca şöyle özetleyeyim. Sizler her ne kadar o insanın sizi itmeyecek olduğuna “inansanız” bile içgüdüsel olarak bu hiçbir zaman gerçek olmayacaktır. içgüdüleriniz her an, sizin için bir savunma mekanizması oluşturup o insanın sizi itme ihtimaline karşı tutunmak için bir korunak arayacaktır.
işte bu sebepten insanların güven duyduğunu düşündüğü şeyler, aslında tam anlamıyla inanmak istediği gerçeklerdir. insanlar hiçbir zaman bir insana güvenmez, sadece inanırlar. Çünkü güven duygusu, gözlerini kapatıp bir insanın sizi öldüreceğinden emin olabilirken aynı anda bunu yapmasının altında yatan hiçbir sebebi araştırmamak, düşünmemek veyahut tasvir etmeye çalışmamaktır. Bu sebeptendir ki güven sadece insanların kendileri için ” huzurlu bir alan ” yaratmaya çalışma isteklerinden ortaya çıkan ” inanç ” bütünlüğünün bir yansıması olarak süregelmektedir.
Ancak insan “güvenmek” duygusunun baskıcı çevre tarafından (sosyal anksiyete = vicdan) baskılarına maruz kaldığından mütevellit ” güvenmek ” gibi bir gerçekle yüz yüze kalmakta ve çoğu zaman bunun kırıklıklarını yaşadığından dolayı ise kimseye güvenmediklerini söylemektedir.
Konuyu özetleyecek olursak insanlar başkalarına güvenmez, onlara inanır. Ancak inancın yoğunluğundan dolayı hissettikleri ” güveniyormuş ” düşüncesi onların bazı noksanlar karşısında kendi benlikleri ile olan çelişkilerine yol açar ve bu yüzden güven sıkıntısı çektiklerini düşünürler.