İnsan Bazı Anları Tekrar Yaşayabilmek İçin Eski Yaraları Kanatmayı Göze Almalı

bal kabağı ve tarçınlı salep

Şu sıralar hayatımdaki herkese ve her şeye karşı durdurulamaz bir öfke içerisindeyim. Hayata dair sorgulamalarım alışılagelmiş bir durum olduğundan bu sorgulamaların yerini tutarsız bir öfkenin alması anlamsız geliyor. Aylarca eve hapsolmuş olmakla herhangi bir sorunumun olmaması dışında ev halkıyla ters düşebildiğimiz de inkâr edilemez bir gerçek. Saatli bomba gibiyim ve normal hâlim zaten sinirli olduğundan patlamaktan korkuyorum. Yıllardır içimde biriktirdiğim onca öfke, kırgınlık, yalnızlık, çaresizlik, hoşnutsuzluk, tedirginlik ve daha nice duygu beni boğmakla tehdit ediyor. Yakın zamanda göğsümü kavrayarak sıkan bir öfke nöbeti de geçirdim. Öğrenilmiş bir çaresizlik olarak o öfkeyi daha da derine gömüp bastırmaktan fazlasını yapamadım.

Akademik hayatımda bana iyi gelmesini umduğum birkaç değişiklik oldu. Ama iyi gelmekten ziyade panik ataklarımı ve anksiyetemi tetiklemekle tehdit edildim. Bunlara fazlasıyla alışkınım. Ama bir şeyi bilmek, onu daha az acı verici kılmaz. Dolayısıyla yaşadığım ataklar da varoluşsal sorgulama krizlerimin üzerine tuz biber ekiyor. Düşman askerleri tarafından dört yandan kuşatılmışım gibi hissediyorum. Koskoca şehirde nasıl yapayalnız olabileceğimi aklım almıyor. Buraya gelip kendimi yazmaya zorlama sebebim de yalnız hissediyor olmam. Nihayetinde yazmayı bıraktım ve bu satırları doldurmak dışında bir şey karalamayalı uzun zaman oluyor. Yıllardır yoldaşım olan emektar günlüğüm de bana huzur veremiyor. Daha önce de buna benzer hislere kapıldım. Bütün insanların arasında görünmez olmuşum gibi hissediyorum. Beni görüyorlar. Fiziksel anlamda herkes beni kahrolasıca bir şekilde görüyor. Gayet net bir şekilde hem de. Ama işin ruhsal kısmına gelindiğinde görünmez oluyorum. Bütün gölgeler üzerime akın edip beni yutuyor. Yok oluyorum. Bunun ne denli ızdırap verici olabileceğini bilemezsiniz.Öfke nöbetlerimi tetikleyenin bu görünmezlik durumu olduğundan da yüzde doksan eminim.

Ne zaman geçmişe bakıp kendimi çaresiz veyahut korkmuş hissetsem içinden çıkılmaz bir çukura düşüyorum. Çıkmanın mümkün olmadığını da daha önceki deneyimlerimden biliyorum. Gözlerimi yakan çok sayıda gözyaşı var. Bunu hissediyorum. Ama dışarıya çıkmak istediklerinde onlara izin vermiyorum. Ağlamak hiçbir işe yaramıyor, değerli okuyucu. İnan bana. Rahatlama konusunda faydası dokunuyorsa ağlama diyemem elbette. Yine de ağlamanın birçok açıdan beni daha da zayıf hissettirdiğini ve bu zayıflığın boynuma bir pranga gibi asıldığını da belirtmek isterim. İnsan olarak çoğu yönden aynıyız aslında. Bilmediğimiz şeyler bizi ürkütür. Ama bildiklerimiz, işte onlar her şeyden daha da ürkütücüdür. Bu yüzden bilmediğim bir acıyla yüzleşmek, bildiğim bir acıyla yüzleşmekten daha kolay gelir bana. Son zamanlarda hep aynı acı, ayıyı elinden tutup getirmiş, göğsümün üzerinde oturuyor.Bu yorgunluğun, bu öfkenin, bu yalnızlığın ortasında kalakaldım. Eskiden de beni çıkaracak kimse yoktu. Hâlâ yok. Gariptir ki eskisinden daha fazla rahatsız ediyor bu beni. Birinin beni çekip çıkarmasını istediğimden değil -çünkü insanların acımı kendi acılarına indirgemesinden hep nefret etmişimdir- ama birinin beni görmesini istediğimden.

Bak, diyebilmek için. Bak. Buradayım ve doğan her güneş sana ümit getirirken bana ölüm getiriyor. Bak. Buradayım ve yavaş olmasına rağmen emin adımlarla yok oluyorum. Bak. Buradayım ve gün geçtikçe eriyorum. Yapraklar dökülüyor, en sevdiğim mevsim geldi. Bak. En sevdiğim ay geldi. Yukarıda en sevdiğim bulutlar. Bak. Her yerde sonbaharın güzellikleri ve Eylül’ün beni anlayan hüznü var. Bak. Ben buradayım ama bitmek bilmez iç çatışmalarım ve ele avuca sığmaz karanlığım üzerime basıyor. Ben eziliyorum. Kan kaybediyorum, zayıfladım, elim kolum tutmuyor ama bak! Yine ayağa kalktım. Çünkü hâlâ bir insan olmanın getirdiği o hayatta kalma içgüdüsüne sahibim. Ve bak bana! O içgüdüyü de yitirirsem ne kalacak? Birilerinin bana bakmasını istiyorum. Hep istedim. Herkes bunu istemez mi? Birilerinin bizi görmesi için çırpınıp dururuz. Ama çoğunluğun istediği gibi fiziksel bir bakış istemiyorum, aksine, üzerime dikilen o fiziksel bakışlardan nefret ediyorum. Ben, ruhsal bir bakışla müjdelenmek istiyorum. Birinin bana baktığını ve kendi acısıyla kıyas yapmadan çektiğim ızdırabı gördüğünü bilmek ne büyük mutluluk olurdu. Ama er ya da geç, beni o bakışla kandıranların gerçek yüzü açığa çıkıyor. Ya acısını benimkinin üzerine koyma peşinde oluyorlar ya da benim acımdan beslenerek kendi sevinçlerini çoğaltmak amacı güdüyorlar. İnsanı en büyük hüsrana bu durumlar sürüklüyor. Hayatıma hep böyle insanları dahil etmişim, hep böyle insanlarla karşılaşmışım ve hep böyle insanların ayakları altında ezilmişim. Geriye dönüp baktığımda bana hediye olarak verilen bir insan göremiyorum.

Yaşamanın böyle bir tarafı var işte. Yıllar geçiyor, yaşlanıyorsun. Yaşanmış onca an, hafızada yer edinmiş hatıralar oluyor. Sonra geri dönüp baktığımızda biriktirdiğimiz anıların koca bir hiç olduğunu görüyoruz. Koca bir ömrü acımadan harcıyoruz.Anlatmak istediğim çok şey var ama hangisini kelimelere dökeceğimi düşünürken aklımdakiler uçup gidiyor. Devasa bir dert balonu gibiyim. İçimdeki havanın tamamı canımı yakıyor. Biri gelip patlatmaya karar verirse ya sonum olacak ya da ilerlemek için gereken gücü toparlamayı başarıp devam edeceğim. Ama beni az buçuk tanıyan ve takip eden varsa yola devam etmektense her şeyi sonlandırmayı tercih edeceğimi de bilir.

Yakın zamanda, beni ölmekten beter eden bir şehirden temelli ayrılma şansı yakaladım. Ancak oradan ayrılmak aynı zamanda güzel şeyleri de geride bırakmamı gerektiriyor. Bu bana anlamsız bir acı veriyor ve bahsettiğim durumla yüzleşebilmek için çıkacağım yolculukta en büyük destekçim bana eşlik etmeyecek. Panik ataklarım baş göstermeye başladı bile. Herkes hayatımda yaşanan değişimlerle ilgili konuşmak istiyor. Beni huzursuz eden şeylerden. Oysa ben, hayatımda hep süregelmiş düzenden bahsetmek istiyorum. Çocukluğumu geçirdiğim mahalleyi tepeden izleyen çınar ağacından, düşüp dizimi defalarca çarptığım yosunlu taştan, yüzlerindeki çizgilerin çoğalmasını izlediğim yaşlı komşulardan, yakartop oynarken bize dahil olmaktan çekinmeyen yetişkinlerden, okuldan her döndüğümde çınar ağacının altında oturup dinlediğim şarkılardan, zemindeki taşların şimdiye kadar kaç farklı hayvan gördüğünden bahsetmek istiyorum. Her yaz farklı bir hayvan gelirdi. Tavuklar, ördekler, köpekler, kediler ve tavşanlar. Onlarcasının adımları yüreğimde sızlıyor. Ama herkes değişimden bahsetmek istiyor. Abartılan değişimden. Sanki hayatını aynı monotonlukta sürdürerek sonlandırmak istemek kabul edilemezmiş gibi. Sanki bir insanın sürekli aynı yaprağa, aynı yıldıza, aynı güneşe bakmak istemesi aptallıkmış gibi.

Değişimin kaçınılmazlığının farkındayım ve hayatımda hiçbir şey aynı kalmıyor. Yüreğim bütün bunları, bütün bu acıyı sırtlanmakta zorlanıyor. Bazen veda etmekte öyle zorlanıyorum ki birilerinin çıplak elleriyle göğsümü deldiğine yemin edebilecek hâle geliyorum. Ne acınası.Kurduğum düzenin defalarca yerle bir olması beni derinden yaralıyor. Yorgunum. Sürekli düşüp ellerimi kanattıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalkmaktan yoruldum. Eskisi gibi ayağa kalkmayı arzulamıyorum. Çünkü ayakta kalmanın sürekli devam eden bir süreç olmağını öğrendim. Deneyimler acıtıyor ama daha dik durmak için onlara ihtiyacım var. Ayağa kalkmaktansa düştüğüm yerde kalmak bana daha kolay geliyor. Daha gerçek. Zaten ilerleyebileceğim bir yol yok. Sürüklenmekten, ezilmekten, her düştüğümde üzerime basılıp geçilmesinden yoruldum. Daha ergenliğinin ilk adımlarını atmakta olan on beş yaşındaki insanların hayattan nefret etmekle ilgili paragraflar yazmasından bıktım. İşin komik yanı da bu yazıların okunuyor ve beğeniliyor olması. Verdiğim emeklerin karşılığını alamıyor olmak beni şaşırtmıyor artık. Herkesin zeka seviyesinin ortalamanın altına düştüğü bir dönemde sağlıklı düşünmelerini bekleyemiyorum.

Buraya kadar okuduysan, ufak bir teşekkür edeceğim sana. Yolumuza devam edebiliriz.

Uzun geceleri atlatmak konusunda pek parlak bir geçmişe sahip değilim. Perdelere vuran sokak lambasının ışığını izleyerek uzandığım geceleri hatırlamak tarifsiz bir acı yaşatıyor bana. Ne denli çaresiz hissettiğimi anımsadıkça o eski günlere dönmek korkusu sarıyor benliğimi. Ama diğer yandan dönmek de isterdim. Tanıdık ve bildik acılardı. Bildik sızılar. Tanıdık yüzler. İnsan bazı anları tekrar yaşayabilmek için geçmiş yaraları kanatmayı göze alıyor işte. Yaralar tanıdık. O günlerden kalan izler hâlâ zaman zaman sızlıyor. Kendimi ifade edebilecek bir zihne sahip olmayı dilerdim. Böylece o gecelerin bana yaşattığı ızdırabı size hissettirecek kadar net anlatabilirdim. Beynimizin garip bir espiri anlayışı var. Yaşanırken bitmek bilmeyen acı, bittikten sonra da silik silik hatırlanabiliyor. Oysa şimdi ayağa kalkabilmek için bazı acıları daha net hatırlamak isterdim. Beni nefessiz bırakan gecenin sabahında güneş daha parlak görünmüştü. Bunu hatırlıyorum çünkü o gece öleceğimden emindim. Koyu bir yalnızlık beni kucaklarken, belki o kadar kötü olmaz, diye düşündüğümü hatırlıyorum. Belki olmazdı.Ama dediğim gibi, hikâyenin devamını o kadar merak ediyorum ki yola devam etmekte ısrarcıyım.

Kızgınlığımın yukarı tırmandığını duyumsamak rahatsızlık verici. Öfke beni ayakta tutan en büyük etmen ama çevremdeki herkesten nefret etmemi de büyük ölçüde aynı öfke sağlıyor. Bana kalp ve damar sağlığı konusunda zararı dokunacak, bunu biliyorum. Muhtemelen uzun yaşamayacağım. Ölümü kabullenme olgunluğuna erişemediğim için bu konuda fazla konuşmayacağım. Sadece anlam veremiyorum. Hiç yaşamadan ölmek mümkün mü? Nasıl mümkün olabilir? Dini inancı olan biriyim ama sorgulamadan da edemiyorum. Benden kırk kat muazzam bir hayat yaşayan insanlarla aynı ölümü paylaşmak haksızlık gibi geliyor. Gibiden de öte. Basbayağı haksızlık. Nefes alamadığım dakikaların, beni boğan soyut ellerin hesabını neden vermiyorlar? Bu dünyaya herkes aynı acıyı paylaşmaya gelmedi, kesinlikle.Kendinizden daha fazla acı çekenlere bakıp hâlinize şükretmek de gerçeklere göz yummaktır. Birileri huzurlu uykusundayken sen gözyaşı döküyorsan ortada bir terslik vardır.

Yine bir şeyler saçmalıyor bu, diyenleriniz varsa ve buraya kadar okumuşsanız teşekkür ediyorum. Yazdığım hiçbir şeyin saçmalık olduğunu düşünmüyorum. Yüzlerce kez belirtmeme rağmen içinden şöyle geçirenler olacaktır: psikolojik destek al. kendini sev. duanın gücüne inan. Bu boş laflarla bana gelmeyin. Bunun dışında düşünceniz varsa da yorumlarda veya mesaj kutumda sizleri görmekten mutluluk duyacağım. Sizi anlıyorum. Bunu okuyan kişi. Konuşmak istersen bir mesajına bakar. Huzurla kalın.

İskelet Çiçeği
Subscribe
Bildir
2 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Hollanda Hastalığı
Sonraki
#AŞKIMA MEKTUP 4#

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.