Immortals Fenyx Rising – İnceleme

Kaynak belirtilmedi

Ubisoft Quebec, bundan 4 sene önce Yunan mitolojisini merkezine alan Assassin’s Creed: Odyssey ile karşımıza çıkmıştı. Böyle bir oyun geliştirmek için haliyle çok detaylı araştırmalar yapmak lazım ve Ubisoft Quebec de “madem bu kadar bilgi topladık, Yunan mitolojisini en ince detaylarına kadar öğrendik, neden bundan eğlenceli bir oyun daha çıkarmıyoruz ki?” diyerek Gods and Monsters’ı geliştirmeye başlamıştı. 

İşte o Gods and Monsters, Monster enerji içeceğiyle olan bazı anlaşmazlıklar sonucunda ismini Immortals Fenyx Rising olarak değiştirdi ve Yunan tanrılarını bir kez daha karşımıza çıkardı. Ama bu sefer karşımızda kanlı, sert, acımasız değil; olabildiğine eğlenceli olmaya çalışan, rengarenk bir oyun var.


Nasıl The Surge veya Code Vein’i Dark Souls ile kıyaslamadan konuşmak mümkün değilse, aynı şey Immortals: Fenyx Rising ve Zelda: Breath of the Wild için de geçerli. Oyunun daha fragmanlarını bile seyrettiğimizde bu benzerliği fark etmiştik değil mi? Ama oyuna başlayıp da bu ‘esinlenmenin’ ne seviyelere ulaştığını görmek gerçekten de şaşırtıcı.

Bir duvara tırmanmaya başladığınız anda o çok tanıdık stamina çubuğu çıkıyor mesela ve staminanız bittiğinde hop aşağı düşüyorsunuz. Renk paleti zaten BoTW’den fırlamış gibi, pastel renk kullanımı ve stilize grafikleri doğrudan çağrışım yapıyor. Yetmezzzz. Hayvanları aynı BoTW’de olduğu gibi evcilleştirerek binek olarak kullanabiliyorsunuz. İkna olmadınız mı? Link’in mıknatıs yeteneğinin bire bir aynısı (animasyonuna kadar) bu sefer de karşımıza çıkıyor, hatta çoğu bulmacayı da bu yeteneği kullanarak çözüyoruz. Sonracağıma, BoTW’deki Shrine’lar bu oyunda Vault olmuşlar ve mantıkları da tamamen aynı. BoTW’deki Tower’lar gibi burada da yüksek bir yere çıkıyor ve haritada Vault’ları ve diğer ilgi çekici yerleri işaretliyoruz. Sonra da yüksekten Glide ile süzülür gibi kanatlarımızla süzülüyoruz aşağılara.

 

Sonraaaaa. Haritanın tam ortasında yine kırmızı renkli bir tehdit var, adeta Hyrule Kalesi’ni çevreleyen Ganon gibi. Hani BoTW’de dört divine beast vardı ve bunları Ganon’un etkisinden kurtarıp özel yetenekler kazanıyorduk ya? Immortals: Fenyx Rising’de de aynı şekilde dört tanrı var ve onları kurtararak özel yetenekler kazanıyoruz. Daha ne sayayım ben size?

Ama bu yazdıklarımdan Immortals: Fenyx Rising’in basit bir kopya olduğu anlamını çıkarmayın. Tam tersine, Ubisoft klasik kalitesini konuşturarak oyuna farklı hissettirecek özellikler ekleyip gerçekten de oynaması son derece keyifli, meraklandırıcı bir oyun çıkarmış ortaya.

Merak etmeyin, yazı boyunca durmaksızın BOTW kıyaslamaları yapmaya niyetim yok ama bir detayı daha belirtmeme izin verin. BOTW açık dünyasında daha çok keşfi ve bulmacaları ön plana çıkarırken, Immortals: Fenyx Rising buna bir de platform unsurları eklemiş. Fenyx son derece çevik bir karakter, zıplaması Link’e göre çok daha doğal hissettiriyor mesela. Gerek girdiğimiz Vaultlarda, gerek oyunun renkli dünyasında karşılaştığımız bulmacalar çeşit çeşit ve çoğunda platform yeteneklerinizi kullanmanız gerek. Oyunun 3D platform türüne kaydığını söylemeyeceğim ama türlerin özellikleri birbirine çok iyi yedirilmiş. Platformdan tek kastım zıp zıp zıplamak değil elbette, özellikle de bazı Vault bulmacalarında kanatlarla süzülerek yapıyoruz o platform işini. Lazerlere dokunmadan hava akımlarının etkisiyle uçmak, aşağıdaki boşluğa düşmeden platformların üzerine inmek vs gibi kısımlarla bolca karşılaşıyoruz.

Immortals: Fenyx Rising’in hikayesi aslında klişeliğin kitabını yazabilir. Biz seçilmiş kişiyiz ve dünyayı kurtarma görevi de bizim elimizde 🙂 Yunan mitolojisinin ünlü Titanlarından biri olan Typhon, başta Zeus olmak üzere tanrılar tarafından yakalanıp yer altında zincire vurulmuş. Yıllar sonra esaretinden kaçan Typhon da intikam ateşiyle tanrıların özlerini hapsetmiş, ölümlüleri taşa dönüştürmüş ve dünyayı yok etmeyi kafaya koymuş. Tanrıların özlerini serbest bırakmak ve Typhon’a dünyayı zindan etmek de haliyle bize düşüyor.

Oyunun ya çok seveceğiniz, ya da gıcık olacağınız kısmıysa hikaye anlatımı için seçilen tarzdan kaynaklanıyor. Hikayeyi bize Zeus ve Prometheus birlikte anlatıyorlar. Hani şu tanrılardan ateşi çaldığı için bir kayaya bağlanan ve ciğeri sonsuza kadar kuşlar tarafından gagalanan Prometheus. Prometheus ve Zeus’un hikaye anlatımı ise ciddiyetten olabildiğine uzak, hem sürekli bir espri çabası var, hem de birbirlerine laf sokup duruyorlar. Mesela Fenyx’in karşılaştığı bir yaratığı Prometheus farklı, Zeus farklı anlatıyor ve biz de bu sırada Fenyx’in gözleri önünde bu yaratığın anlatıma göre değişmesine şahit oluyoruz. Sonuçta karşımıza bir tavuk çıkıyor mesela. Oyunun yükleme ekranlarındaki ‘ipucu’ metinlerinin altında bile Zeus’un dalga geçtiği sözleri yer alıyor.

Bu anlatım tarzına gıcık olma ihtimaliniz yüksek, çünkü neredeyse her cümle zorlama esprilerle dolu ve açıkçası çoğu da pek komik değil. Hele bir de aksiyona odaklanmışken sürekli cır cır konuşan bu iki anlatıcının biraz dikkat dağıttığı da oluyor. Yani burada bilmeniz gereken en önemli şey Fenyx Rising’in hikayeyi öyle çok da ciddiye almadığı. Yani Assassin’s Creed tarzı bir anlatım beklerseniz ‘bu ne yav’ diyebilirsiniz. Ama oyunun bu ‘ciddiyetsizliği’ aslında bence güzel bir şey, Ubisoft oyunlarına da farklı bir soluk getirmiş. Ayrıca bu cıvıl cıvıl renkli dünyayla da oldukça uyuştuğunu düşündüm ben. Çoğu espriye gülmedim ama beni rahatsız da etmedi kısacası.

Oyundaki Yunan tanrılarının tasvirleri de, seslendirmeleri de komedi unsurundan payını alıyor. Bu noktada da ister istemez Hades ile karşılaştırma yapıyorum. Orada Zeus’un sesini duyduktan sonra buradaki ses çok alakasız geliyor mesela, bu mu tanrıların kralı Zeus diyorsunuz. Ya da Afrodit’in iki oyundaki tasvirini yan yana koyunca Hades’in bu konuda nasıl inanılmaz bir iş çıkardığını düşünmeden edemiyorum. Muhtemelen sizin de Fenyx Rising’in görselleştirmesine alışmanız kolay olmayacak ama oyunda belli bir süre geçirdikten sonra aslında oyunun görsel ve işitsel yanının tam da olması gerektiği gibi olduğuna kanaat getirdim. Bir Hades değil tabii, ama hiç de fena değil.


 

Fenyx Rising oynarken anlatılan hikaye kısımlarına dikkat ederek Yunan mitolojisi hakkında çok fazla şey öğrenmeniz mümkün. Zaten görevler de çoğunlukla bu hikayeler etrafında şekillenmiş. Örneğin Afrodit’in özünü kurtarmak için çıktığımız yolculukta Afrodit’in gözyaşlarından tutun da onun ölümlü aşkı Adonis’in bir yaban domuzu tarafından nasıl öldürüldüğüne, güzellik uğruna Truva Savaşının nasıl başladığına kadar bu tanrıça etrafında geçen o kadar çok hikaye dinliyoruz ki… Ya da girdiğimiz bir mağarada ilk Titan, tüm okyanusların kişiselleşmiş hali olan Okeanos ile Gaia’nın kızı Tethys’in evliliğine dair bir heykel görüyor ve bu detayları öğreniyoruz. Bir fresk bulmacası çözüyoruz ve Eros’un sevgilisi Psykhe ile Persephone karşılaştığında neler olduğunu duyuyoruz. Bunların hiçbiri de sıkıcı değil, hem görevlere oldukça iyi yedirilmiş hem de kültürümüzü artırıyorlar. Hatta oyunda Adonis’i öldüren yaban domuzunu bile avladığımız oluyor, ya da uğruna savaşların başladığı Anlaşmazlık Elması’nı bulup kullandığımız.

Fenyx Rising’in haritası bir Ubisoft oyunundan bekleyeceğiniz gibi dopdolu. Haritada işaretlediğiniz çoğu ‘ilgi çekici yer’ sizi bir bulmacaya götürüyor. Bunlar arasında parça kaydırarak çözülen nefis fresk bulmacaları, hareketini kontrol edebildiğimiz oku yönlendirerek çözdüğümüz bulmacalar, lir bulmacaları, takımyıldız bulmacaları, sandık bulmacaları, meşale yakma bulmacaları vs var. Bunlar genel olarak çok keyifli şeyler ve büyük bir çoğunluğu da opsiyonel. Ancak bu bulmacalardan kazandığımız Charon paralarıyla yeni yetenekler alıp güçlendiğimiz için ne kadar çok yaparsak o kadar iyi.

 

Oyunda 60 tane Vault var ve hepsinin de bulmaca yapısı farklı. Dedim ya aynı BoTW’deki Shrine’lar bunlar. Bazıları aynı oradaki gibi ‘savaş Vault’ları’ ve bunlarda birkaç dalga düşmanı öldürerek ödül kazanıyorsunuz. Bazıları Glide yeteneklerinizi, bazıları Ok yeteneklerinizi, bazıları platform yeteneklerinizi sergilemenizi gerektiriyor. Hepsinin de sonunda bir adet Zeus yıldırımı kazanıyorsunuz (staminanızı arttırmak için gerekli bu), ama bunun yanı sıra o Vault’larda ekstra sandık veya ödül de olabiliyor. Bir Vault’ta hangi kısımları tamamladığınızı, nelerin eksik olduğunu da görebilmeniz güzel. Tamamıyla bitirmediğiniz Vault’lar haritada ‘yarım’ işaretli kalmaya devam ediyorlar, bu da 0’cü oyuncular için güzel bir özellik.

Oyunda üç silahımız var ve üçünü de birlikte kullanıyoruz. Hafif saldırılar için kılıç, ağır saldırılar için balta ve bir de yay. Silahlar ve ekipmanlar görsel olarak çok iyi ve Ubisoft bu konuda bir de güzellik yapmış. Özelliklerini sevdiğiniz bir silahın görüntüsünü, sahip olduğunuz başka bir silahla değiştirebiliyorsunuz. Yani tipine bayıldığınız ama özelliklerini sevmediğiniz bir silahı iç geçirerek görmezden gelmek zorunda kalmıyorsunuz. Zaten Ubisoft deyince aklıma kozmetik çılgınlığı da geliyor benim, burada da gerek oyunda kazanabileceğiniz, gerek oyun içi mağazasından alabileceğiniz tonlarca kozmetik var. Binek hayvanından yanınızda uçan yardımcı kuşa, miğferlerden yaylara kadar her şey için onlarca kozmetik seçenekle karşılaşacağınıza emin olabilirsiniz.

Düşmanlara silahları bir arada kullanarak kombolarla saldırıyoruz. Üç kılıç vur, sonra baltayla sersemlet, zıplayıp iki tane ok yapıştır, baltayı yere indirip şok dalgası yarat, ardından 5’li kılıç kombosu yapıp düşmanın canına oku gibi… Oyunun dövüşleri yüksek tempolu ve aksiyonlu, doğru zamanlamayla saldırılardan kaçtığınızda zaman yavaşlıyor ve siz de düşmanlara daha çok zarar veriyorsunuz. Yani hem kombolar, hem de saldırıdan kaçmalarla hızlı hızlı düşman kesiyoruz.

Silahlara ek olarak bir de tanrısal güçlerimiz var, bunları da Charon paraları kullanarak açıyoruz. Mesela yere baltayı vurup sersemletici dalga vurmak, etraftaki toplanabilir objeleri tek seferde alabilmek, duvara tırmanırken zıplayabilme yeteneği, mıknatıs yeteneğimizi güçlendirme vs gibi çok sayıda güce sahip olabiliyoruz. Burada neyi nasıl geliştireceğiniz tamamen size kalmış, mesela ben öncelikle kanatlarla süzülürken ileri doğru uçabilme gücünü aldım rahat etmek için; savaşta gücümü arttıranlara sonradan odaklandım. Eğer oyun dünyasındaki bulmacaları ihmal etmezseniz zaten bu güçleri yavaş ama kararlı biçimde açmaya başlayacaksınız, yani burada belirlediğiniz şeyin öncelik olduğunu söyleyebilirim. Oyunun bir noktasında zaten istediğiniz her şeyi açmış oluyorsunuz.

Aklınıza gelebilecek çoğu mitolojik yaratık var oyunda; griffinler, tepegözler, harpiler… Ama düşman çeşitliliği çok da fazla değil, ilerledikçe aynı yaratıkların renkleri değişmiş ve daha güçlü halleriyle kapışıyoruz sadece. Bu da bir noktadan sonra sıkıcı hale geliyor, ‘uff yine mi ayı’ dediğim çok oldu.

Golden Isle, 7 ayrı bölgeden oluşuyor ve bu bölgelerin renkleri ve tasarımları, o bölgenin temsil ettiği tanrıya adanmış. Clashing Rocks (Hermes), Valley of Eternal Spring (Aphrodite), War’s Den (Ares), Grove of Kleos (Athena), The Forgelands (Hephaistos), King’s Peak (Zeus) ve Gates of Tartaros (Typhon). Bölgelerin estetik yapısı da bu tanrılara uygun biçimde, örneğin Aphrodite’nin bölgesi rengarenk, yeşiller, sarılar, kırmızılar havada uçuyor. Savaş tanrısı Ares’in bölgesine girdiğinizde ise sizi kahverengi ve kırmızı tonlar karşılıyor. Bu bölgelerde gördüğümüz mimari tasarımlar da birbirinden farklı; Ares’in bölgesinde Makedon mimarisi ağır basarken Athena’nın bölgesi klasik Antik Yunan. Hephaistos’un bölgesi çorak, ağaçlar tek tük. Zeus ise elbette Olimpos’un zirvesinde olduğu için bolca kar, tepe ve dağlık arazi bizi bekliyor. Ancak bölgeler, bu nefis görsel farklılıklar dışında bir değişiklik sunuyor dersem yalan olur. Bulmaca cinsleri yine aynı, her bölgede bir iki özel düşman olsa da genel olarak karşılaştığımız yaratıklar da az önce söylediğim gibi tanıdık isimlerden oluşuyor.


Artık oyunları değerlendirirken “vereceğim paraya değecek mi acaba?” sorusuna da cevap vermek gerektiğini düşünüyorum. Immortals: Fenyx Rising için bu soruya cevabım “hem de nasıl” olacak, tabii bunu PC versiyonunun fiyatını referans alarak söylüyorum. Ubisoft gerçekten de oldukça doyurucu bir iş çıkarmış, sizi çok uzun süre oyalayabilecek içeriğe sahip bir oyun Fenyx Rising. Üstelik alabildiğiniz günlük ve haftalık görevler de var ve bunlar da ana hikayeyi bitirseniz bile oyuna geri dönmek için birer sebep. Oyundaki 7 ayrı bölgeyi de tamamen temizleyeyim, hiçbir şey kalmasın diyorsanız sanırım 60-70 saatlik bir oyun süresi sizi bekliyor olmalı. Ana hikayeyi ise sadece görevlerden giderek 30 saat civarında bitirmek mümkün.

Kısacası ben Immortals: Fenyx Rising’i oldukça beğendim. Başında zerre sıkılmadan saatler geçirdiğim ve bu sırada Yunan mitolojisi hakkında daha önce duymadığım detaylar öğrendiğim bir oyunu beğenmeyip de ne yapacaktım 🙂 Ubisoft bence çok güzel bir yeni IP yaratmış ve serinin bundan sonra da aynı diğer Ubisoft oyunlarında olduğu gibi farklı yönlere gidebileceği belli. İster yine Yunan mitolojisinden hikayeler anlatır, ister DLC planlarında olduğu gibi farklı mitolojileri (Çin gibi) karşımıza çıkarır. Kesin olan bir şey varsa, o da bu hikayenin burada sonlanmayacağı

SON KARAR:

Bence Ubisoft, Immortals Fenyx Rising ile kendi Breath of the Wild’ın yaratmaya çok yaklaşmış. Oyunun kendine has mekaniklerini de düşününce güzel bir yeni serinin temelini attıklarını söyleyebilirim.
 

Immortals Fenyx RisingHerkes Oynamalı

I

haypex
ÖYLESİNE
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Müşteriye Verilecek Hediyeler | Yenilikçi Kurumsal Hediyeler
Sonraki
Kurumsal Hediyeler | Kurumsal Hediye Fikirleri

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.