İki Türkiye

İki Türkiye

İki Türkiye

Deprem’in kendini hatırlatması ile sanırım bazı bize has hasletlerimizi hatırlamaya başladık:

Bir el verme, yardımlaşma, diğerinin “kardeşinin” acısını hissetme…

Öte yandan… Ülkemizde bir gerçeği yeniden tecrübe etme fırsatını yakaladık. Bu zamana kadar ne kadar görmezden gelinse de ülkemizde “İki Türkiye” gerçeği var.

Özellikle, ekonomik gelişmenin ve büyümenin eşit ve adil dağılmadığı dönemlerde, ülkemizdeki bu sosyolojik/sosyo-politik ayrışmayı daha derin hissetmekteyiz.

Siyasal iktidarın el değiştirmesine binaen, yürütme gücüne dayanarak, siyasal güçleri kontrol eden kesimler; politikacılar, işadamları, bürokratlar, zamanın çıkar grupları çok farklı bir yaşam alanı içinde günlerini gün ederlerken…

Yüksek beton duvarların ardında konformist bir yaşam tarzı ile kendilerini “ötekilerden” ayrıştıran bu zümre ile…

Büyük kentlerin çeperlerinde, gettolarda hayat mücadelesi verenler, emekçiler, etnik köken olarak yabancılaştırılmışlar veya ötekileştirilmişler, işte toplumumuzun farklı yüzlerinin gerçekleridir.

Dediğim gibi bu ayrışma ve “kopuş” ideolojik olarak da ekonomik olarak da yaşanmakta. Hep nedense değerlendirmelerimizi, AK Parti dönemi öncesini baz olarak yapmaktayız. Doğruya doğru, AK Parti hükümeti öncesinde, ülkemizde bir “Beyaz Türkler” ve “Esmer Türkler” gerçeği vardı. Toplumumuzun bu sözde elit ve ayrıcalıklı kesimi, ülkemizde neredeyse her alanda söz sahibi iken, “diğerlerine-Esmer Türkler” göre daha konformist bir yaşam düzeniyle kendilerini Türkiye gerçekliğinden soyutlayarak, zannımca toplumumuzun biçimlendirilmesinde ön almışlardı. Tabii, o dönemler geride kaldı. Yalnız, bu ayrışma ve kopuş, bu sefer de cari iktidarın döneminde daha fazla “ekonomi” temelli yaşandı. Ekonomik muslukların başını tutanlar ve iktidara gönülden bağlananlar, akçeli işlerden nemalanmak kaydıyla yine iki Türkiye’nin yeşermesine neden oldular.

Bir tarafta dönemin değişen siyasal atmosferine göre, sağcı-dinci entelijansiye ve burjuva

Öte yanda yine dönemin ötekileştirilmişleri, yoksulları, emekçileri, unutulmuşları…

Son dönemlerde de bu ayrışma sosyal medya üzerinden sürdürülüyordu. Sosyal mecralarda farklı farklı “fake” hesaplarla ya da maskelerle, kendilerinden farklı gördüğü toplum kesitlerine kin ve nefret kusanlar mı dersiniz, ispatlayamayacağı yani temeli olmayan iddialarla insanları lekelemeye çabalayanlar mı…

Her iki dönemin seçkinleri ve çıkar grupları da dönemlerinde olması gerektiği gibi davrandılar/davranıyorlar.

Neyse ki Türkiye’miz, gerçekten de sağduyusu ve feraseti yüksek insanlardan oluşmuş bir ülke. Kendilerine ayrıcalık atfedenlere, bozgunculara rağmen, toplumumuz kendimize has davranış örüntülerini sergilemekten geri kalmamıştır.

Evet…

Deprem…

Kendilerinde güç vehmedenlere de tokat gibi cevap vermiştir. Bizim insanımız; sağcısından solcusuna, muhafazakârından ateistine, Sünni’sinden Alevi’sine kadar, Türk Kürt demeden “insanlık” nasıl var edilir göstermiştir.

İşte, ben, ülkemizin bu zor dönemlerdeki refleksini çok seviyorum.

Türkiye’miz, bu süreçten de alnının akıyla çıkacaktır.

İnsanlarımız, ayrışmanın veya bölmenin değil, yaşatmanın, onarmanın ve en önemlisi “birlikte bir yaşam idame” etmenin önemini daha iyi hissederek, gerçek bölücülere fırsat vermeyecektir.

 

Erhan Salman
Ben, ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ, ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ BÖLÜMÜ mezunuyum... Kitap okur, köşe/kitap yazarım... Elimden geldiğince ilgi alanım doğrultusunda yazmak, en büyük tutkum ve hedefim. SEVGİYLE OKUYUN...
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Monologlar VII
Sonraki
Toulouse Lautrec’in Albisi

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.