Dedemin yaşlı arkadaşları ile konuşmayı çok seviyordum.Yaşlı insanlara “aga”derdik.İsminin sonuna aga getirirdik.Altı yaşında da olsan hitap yaşlılara hitap şeklin değişmezdi.Onlar sanki yaşayarak bu ünvanı hak etmişler gibiydi.Yaşlı kadınlara da “bacı”ünvanı verilirdi.Nadire Bacı,Ali Aga gibi.Abuş’un (Abdullah ayrı bi yazı konusu olabilir) dedesi Ali Aga hatıralarını anlatırken benim gülmekten gözümden yaşlar gelirdi.Ama anlattıkları öyle acıklı ki öyle bir dram ki.Ali Ağa hayat hikayesini anlatırken kara mizaha çevirirdi. Dinlerken hiç bitmesin isterdiniz .O da beni güldürmekten ayrı bir keyif alırdı. Ali Aga:Saatlerce ağladım.Ağlamaktan gözlerime kan dolmuş,gözlerim kıpkırmızı olmuş.Ne yana baksam dünyayı kırmızı görüyorum. -Nasıl yani Ali Ağa? Ali Aga: Otlara bakıyorum kırmızı,bulutlara bakıyorum kırmızı.Otlar,bulutlar kırmızı olur mu? -Ali Aga dedemle arkadaş değil misin? O da dayak yeseymiş seninle. Ali Aga: O ağa çocuğuydu.
Müseyip’in dedesi Bekir Aga çok sigara içerdi.Babannem fosur fosur sigara içmesine çok kızardı.Bize geldiğinde Koca BekirAga’yı “Bekir cırt,Bekir pırt”diyerek kızdırmaya çalışırdım.Kızıyorsa da hiç belli etmezdi.Dünya’nın düz olduğunu ve öküzün boynuzları üzerinde durduğunu iddia ederdi.Eski kitaplarda yazıyormuş. Dünyanın yuvarlak olduğuna ikna edememiştim.Düz dünyacıydı.Bu da onun gözlemlerine uyuyordu.Misal diyordu ahırdan ilk defa dışarı çıkan danalar,dünyayı ilk defa gördüklerinde deli gibi bir o tarafa bir bu tarafa koşar durur.Neden? Danalar ilk zamanlar dünyanın ne kadar büyük olduğunu anlayamazlar,dünyanın sonuna ulaşmak için koşarlar koşarlar sonunda yorulup vazgeçerler.Nasıl olur Bekir Aga derdim Dünyanın sonu diye birşey yok.Bir uçtan bir uca gidebilirsen aynı noktaya gelirsin.Çünkü Dünya yuvarlak. Bekir Aga: Olmaz öyle şey.Güneş nereye batıyor? -Güneş bir yere batmıyor Bekir Aga. Dünya döndüğü için… Bekir Aga:Yok daha neler?Eğleniyi misin benle? -Tamam Bekir Aga tamam .Öyle olsun.Çabuk pes etmiştim.Mahmut Aga (Pala Mahut) vardı bir de.Yalnız yaşardı .Bildiğim kadarıyla bir kızı vardı; başka köyde evli.Yıllar sonra Yatılı Okula başladığımda Pala Mahmut’un torunu Ali ile tanıştığımda tamam sen kesin pala Mahmut’un torunusun dedim Ali’ye.Ali’nin daha on iki yaşında bıyıkları terlemişti.Ali’nin dedesi Mahmut Aga ‘ya geçmeden önce dedeme nasıl kitap aldırdım onu anlatmam gerek.Bir gün dedemin huzuruna vardım.Dedeme çocuk kitabı aldırmak istemiştim.Hani şu küçük boyutlu,renkli resimleri olan mümkünse tabii kuşe kağıda basılmış olan kısa hikayeler. Arkadaşımda görmüştüm Nasrettin Hoca fıkraları.Çocuk kitabının neye benzediğini dedeme göstermek için ödünç almıştım bi tanesini. Çekine çekine uzattım dedeme Nasrettin Hocayı..Dedem renkli parlak kitapçığa şöyle bi baktı .Uzun sürmedi incelemesi;geri iade etti bana çocuk kitabını.Kaşlarını çatarak “Bu ne böyle soytarı çocuklar okur bunu”.dedi.Dedi ama ben de çocuğum ama soytarı değilim diyemezdim.Itiraz etmedimDedem “Ben sana kitap aldırırım “dedi.”Muallim bey yakında Ankara’ya gidecekmiş”.’Nasrettin Hoca Kitabı olsun ama’ diyebildim.Vay canına bana Ankara’dan kitap gelecek.Gelişmeleri sonradan babannemden öğreniyorum.Babannem ilaç küpürlerini bir de koynundan çıkardığı parayı dedeme uzatmış ‘Muallim bey Ankara’ya gidince benim şu biten ilaçlarımı aldırıver efendi’demiş.Dedem hiçbir şey söylemeden parayı ve ilaç küpürlerini almış.Muallimi yolcu ederken ‘Muallim bey bu parayla torununa Nasrettin Hoca Kitabı al.Hanıma ilaç alma kitap al’diyor.Babannemin haberi yok bundan.Sonunda bana kocaman bir Nasrettin Hoca Külliyatı yanında bir de Dede Korkut Hikâyeleri geliyor.Ben okudukça okuyorum.Nasıl lezzetli nasıl güzel anlatamam.Önce sırasıyla okuyorum fıkraları ve hikayeleri. Sonra sondan başa doğru ,sonra rastgele bi sayfa açarak.Dede Korkut Hikâyelerinde en çok Deli Dumrul’u seviyorum.Kendime benzetiyorum biraz.Nasrettin Hoca Fıkralarında Hoca bir yerde bindiği dalı kesecek kadar saf başka bir yerde kurnaz ama hep sevimli.Sonra dedemin kitaplarına başlıyorum:Battal Gazi Destanı,Hz.Ali,Kerbela ne bulursam.Dedem beni öğretmenime şikayet ediyor;torunum yetişkinlere göre olan kitaplar okuyor diye.Öğretmen de memnun ‘Süleyman aga bırak okusun;okumanın zararı olmaz diyor.Evet şimdi Mahmut Aga’ ya gelelim.Ben Nasrettin Hoca kitabımı almış,sobanın yanına oturmuştum.Mahmut aga’da bir köşeye oturmuş bir taraftan okuduklarımı dinliyor arada bir yorum yapıyor. Sobanın diğer tarafında kedimiz mırlayarak uyukluyordu.Gürül gürül yanan soba,kedi,kitap ve Mahmut Aga.Müthiş bir entellektuel ortamda kitap okuması yapıyoruz.-Nasrettin Hoca demiş ki “Sen benim düşeceğimi bildin ne zaman öleceğimi de bilirsin.” Mahmut Aga: Öyle ya madem sen geleceği biliyorsun ölümün ne zaman geleceğini de bilirsin.Nasrettin Hoca haklı. – Mahmut Aga Nasrettin Hoca zaten zaten bindiği dalı kesiyormuş,düşeceği kesin.Bunu göremeyecek ne var? Mahmut Aga: Hocaya göre hoca haklı.- Nasrettin hocanın bir fıkrası vardı herkese hak veriyordu ,onu okuyayım. Mahmut Aga: Oku bakalım.
Biz böyle okuma yaparken babam kucağında yeni doğmuş buzağı ile içeri daldı.Buzağıyı bir çarşafa sarmış çarşaftan kafasını dışarı uzatmış bize bakıyor.Babam daha ben ne olduğunu anlamadan sobanın hemen yanına danayı koyuyor bir güzel.Sinirli sinirli ” bunun ne işi var burda?” diyorum “Evin içinde dana olur mu baba?”Babam ‘Yeni doğdu oğlum.Ahır soğuk ,ölür soğuktan.Isınsın burda’ diyor.Hak veriyorum babama hemen.Ölmesin benim danam. Yaşasın yaz gelince ben onu dağlarda yayacam.Mahmut Aga’ya takılmak için ‘Mahmut Aga yüz lira ver bu dana senin olsun.Al götür bunu.’ dedim. Mahmut Aga ‘ Ben ona on lira bile vermem’ dedi.Elimdeki kitabın arkasındaki fiatı gösterdim.’ Bu kitap bir kere elli lira.Bu dana nasıl on lira etmez? ‘ dedim.Mahmut Aga gülerek “O kitabın içinde bilgi var.Bu dananın içinde ise bok var” dedi ve taşı gediğine koydu.Dedemin aldırdığı o kitap benim için çok değerliydi.Kitabın değerini bilmeyen birine vermiş kardeşim.Gidip kitabın akibetini sormuştum boş yere .Dönerken içimden sövüyordum sürekli.Sonra dedim ki kendi kendime ‘Evlerinde görmedin mi tek bir kitap bile yok.Bu kadar cahil olmaları gayet normal aslında.'” Evlerdeki her kütüphane birer üniversitedir.”