İçine kapanık bir insan olmak, adına “toplum” dediğimiz bu tımarhanede hayatta kalabilmek için başlı başına büyük bir handikap. Bir de benim gibi içine kapanık bir beyaz yakalı işçiyseniz ya da olmayı planlıyorsanız zor bir hayat sizi bekliyor olacak, şimdiden hazır olun.
Anonim kalmayı tercih ettiğim için üyeliğimi ismimle oluşturmadım, o yüzden çalıştığım yerin adını da vermeyeceğim. Aşağıda geçen isimler de gerçek kişilerin isimleri olmayacak.
6 yıldır özel bir şirkette operasyoncu olarak çalışıyorum. Yaptığım iş gereği insanlarla çok yüz yüze muhatap olmak zorunda olmasam da, en nihayetinde ofis ortamında çalışıyorum ve “beyaz yakalı” insan profiline fazlasıyla aşinayım. İçine kapanık biri olduğum için de bu insanları dışarıdan izleme şansım oldu. 6 yıldaki gözlemim şu şekilde:
Her sene 10 civarı stajyer gelip geçer. Bunlar işe büyük bir hevesle başlar, özene bezene giyinirler, direktörün gözüne girmek için ellerinden geleni yaparlar. Sonra diğer beyaz yakalı dostlarımız sağ olsunlar, bu stajyerlerin çoğunu köle gibi ayak işlerinde kullanırlar. Direktör de bunları sağılacak inek gibi görür. Gariban stajyerler de zar zor buldukları işten de olmamak ve sektörde tutunabilmek için her şeye eyvallah derler.
Bu beyaz yakalı ofis çalışanları, kendileri yıllar önce şu veya bu şekilde işe girmiş, bir şekilde tutunmanın yolunu bulmuş, tek derdi koltuğunu kaybetmemek, asgari düzeyde emek sarf edip üstlerinin gözüne girerek maaşını almak olan tipler oldukları için, bu yeni gelen stajyerlerden kendilerine tehdit oluşturabileceğini düşündükleri birileri olursa hemen bu çocukları potansiyel düşman olarak belirleyip yapmadıklarını bırakmazlar.
“Bu çocuk burada para almadan çalışıp işi öğrenmeye, kendini geliştirmeye çalışıyor, iki tane yabancı dili var, şu şu alanlara ilgisi var; bense burada 10 yıldır çalışıyorum, daha Türkçe yazarken bile bağlaçları ayırmam gerektiğini öğrenememiş bomboş bir insanım” diye özeleştiri yapan kimseye denk gelmedim. Zaten yapamazlar, çünkü çoğu kendi vasıfsızlığının farkında bile değil. Kendini işinin ehli sanıyor.
Peki bu beyaz yakalı işçilerimiz sadece stajyerlere karşı mı böyledir? Elbette hayır!
Bunlar kendi aralarında da deli gibi yarışırlar. Ama üstü kapalı bir rekabettir bu. Birbirinin dedikodusunu yapmaya bayılırlar.
…
“Ayşe hanım tatile Marmaris’e gitmiş.”
“Cansu hanımın Bodrum’dan attığı story’leri gördün mü?”
“Berk’in yanındaki çocuk kim ya, tanıyor musun?”
“Ay Efe’nin yeni sevgilisini gördün mü, ne kadar çirkin kız.”
…
Bir kere senin “hanım” diye bahsettiğin bir insanın story’lerini görebiliyor olman ne kadar normal? Cansu hanımın buna müsaade ediyor olmasında bir gariplik yok mu? Neyse, belli ki size göre yok.
Bitti mi?
Bitmedi.
Bu beyaz yakalılar, onlardan biri olmadığınızı fark ettikleri zaman size karşı da bilenirler. Sürüye ayak uydurmuyor olmanız, sürü için rahatsız edici bir durumdur.
…
“İş çıkışı içmeye gidiyoruz, sen niye gelmiyorsun?”
“Hafta sonu partiyi kaçırdın.”
“Oğlum hiç sesin soluğun çıkmıyor.”
“WhatsApp kullanmıyor musun sen? Grup var bizim, oraya alalım seni.”
…
Yok arkadaşım, kullanmıyorum. Sizi takılmaya değer insanlar olarak görmüyor olabileceğimi düşündünüz mü hiç? Siz aynı şeyi benim için düşünmüyor musunuz zaten? Bu sözleriniz “Biz onu çağırıyoruz, o bizimle takılmıyor” diyip kendi içinizi rahat ettirmek için değil mi? Bunu göremediğimi mi düşünüyorsunuz? Arkamdan “Bu herifin de hiç hırsı yok, olduğu yerde sayıyor.” dediğinizi bilmiyor muyum sanıyorsunuz?
Yani hangi birini anlatayım ki arkadaşlar, hangi birini anlatayım? O kadar dolmuşum ki yazdıkça yazasım geliyor.
Kısacası içine kapanık olmak zor, iş dünyasında çok daha zor. Sürekli kendinizi ait hissetmediğiniz bir yerde para için vaktinizi ve bedeninizi satmak zorundasınız. Gerçi bu her iş için geçerli ama beyaz yaka işlerde bir de üstüne istemeseniz bile her gün böyle insanlarla yüz yüzesiniz.
Önerilen İçerik: Yalnızlık ve Tek Başınalık: Birbirinden Bağımsız İki Kavram