Özgürlük-adalet-eşitlik ilkelerine sahip olmayan, bu ilkelere vurgu yapmayan bir düşünce akımının, insanlarda etki uyandırması beklenen bir durum değildir. Baskıcı-otoriteryen-totaliter fikirler, eninde sonunda tarih sahnesinden çekilip unutulmaya yüz tutacaklardır. Tarih, bu tespitin misalleriyle dolup taşmaktadır zaten. Mesele şu ki; biz fikirsel olarak nerede duruyoruz? Dünyaya, post-modernitenin yaşanmaya başladığı bu zamanlarda, söyleyecek bir çift sözümüz var mı? Uğruna bedel ödeyeceğimiz iddialarımız, ideallerimiz var mı? Gel-gitler yaşayan, psikiyatrik ilaçlarla yaşama tutunmaya çalışan, tüketim endüstrisinin gönüllü kölesi olan çağın insanına, zihinsel tortu ve kirlerden arınmış bir mantalite ile yardımcı olabilecek miyiz? Konformizmin, rehavetin, lümpen yaşamın boyun eğdiren havasına direnebilecek miyiz? Akli melekelerini dumura uğratmayan, tüm zihinsel faaliyetleri(tefekkür, tezekkür, taakkul, tefakkuh) işleterek, duru ve berrak bir düşünce yapısına ulaşabilecek miyiz? Sloganların, hamasetin kasıp kavurduğu bir iklimi, ilim dünyasının nadide çiçekleriyle bahara çevirebilecek miyiz? Sorular, sorular… Bu sorular çoğaltılabilir tabi ki. Sorular, cevaplara giden yolun ilk adımını oluştursun inşallah. Zira dünya da, insanlık da çok bunaldı. Kurtuluş reçeteleri diye önüne sunulan tüm fikir, izmlerden beyin fesadı yaşadı insanlık. Belki bu sorular, yaşanan bu bunalımın giderilmesine damla misali katkıda bulunur. Temennimiz şimdilik budur.
Ibni Sina'dan mülhemle…
Subscribe
Giriş Yap
Yorum yapmak için giriş yapmalısın
0 Yorum