I. Dünya Savaşı, 28 Temmuz 1914’te başlayan ve 11 Kasım 1918’de sona eren Avrupa merkezli küresel savaş. II. Dünya Savaşı‘na dek Dünya Savaşı veya Büyük Savaş olarak adlandırılmıştır. Savaşın taraflarından Osmanlı İmparatorluğunca “Genel Savaş” anlamında Harb-i Umumi (Osmanlıca: حرب عمومی), halk arasında ise Seferberlik olarak adlandırılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri savaşa girinceye kadar savaş, ABD’de Avrupa Savaşı olarak anılmıştır.[kimin tarafından?][2] Zamanın büyük güçleri[3] iki tarafa ayrılarak savaşta yer almışlardır: İtilaf Devletleri (Birleşik Krallık, Fransa Cumhuriyeti ve Rus İmparatorluğu’nun Üçlü İtilaf’ı merkezlidir) ve İttifak Devletleri (asıl olarak Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya Krallığı’nın Üçlü İttifak’ı merkezlidir; fakat Avusturya-Macaristan anlaşmaya karşı saldırıya geçtiği için İtalya savaşa girmemiştir).[4] Bu ittifaklar yeniden yapılanmış (İtalya, İtilaf Devletleri’nin tarafına geçmiştir) ve yeni devletlerin savaşa girmesiyle genişlemiştir. İtalya Krallığı‘nın İtilaf Devletleri’ne geçmesinin asıl nedeni Fransa Cumhuriyeti ve Birleşik Krallık‘ın İtalya Krallığı‘nın kendi saflarında savaşa girmesi halinde savaşa henüz girmeyen Osmanlı İmparatorluğu‘ndan toprak vereceğini söz vermesidir. Nihayetinde 60 milyon Avrupalı dâhil olmak üzere 70 milyon askeri personel, tarihin en büyük savaşlarından biri için seferber edilmiştir.[5][6] Yeni teknolojiler sayesinde silahların öldürücülüğünde görülen muazzam ilerlemeye karşılık savunma ve hareketlilikte aynı miktarda gelişme olmaması sonucu yaklaşık 9 milyon muharip I. Dünya Savaşı zayiatları. Böylece bu savaş dünya tarihindeki en çok zayiat verilen beşinci savaş olmuş ve savaşa katılan devletlerde birçok politik değişikliğe ve devrimlere yol açmıştır.[7]
Savaşın bir nedeni de Avrupalı Büyük Güçler Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Rus İmparatorluğu, Birleşik Krallık, İtalya Krallığı ve Fransa Cumhuriyeti’nin uzun zamandır süregelen emperyalist dış politikalarıdır. Avusturya tahtının veliahdı Arşidük Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914’te Gavrilo Princip adında bir Sırp milliyetçisi tarafından Saraybosna’da öldürülmesi, savaşı tetikleyen olay olmuştur. Olaydan sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Sırbistan Krallığı‘na bir ültimatom göndermiştir.[8][9] Nihayetinde on yıllardır yapılanmakta olan ittifaklar sisteminin işlemesiyle birkaç hafta içerisinde Avrupa’nın ana güçleri kendilerini savaşta bulmuşlar ve koloniler yoluyla savaş bütün dünyaya yayılmıştır.
28 Temmuz’da çatışmalar Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’ı işgal etmesi ile başlamış[10][11] ve bunu Almanya’nın Belçika, Lüksemburg ve Fransa’yı işgali ile, Rusya’nın Almanya’ya saldırması takip etmiştir. Almanların Paris’e yürüyüşü durma noktasına gelince batı cephesindeki çatışmalar durağan bir siper savaşına dönüşmüştür ve bu durum 1917’ye kadar pek değişmemiştir. Doğu cephesinde ise Rusya ordusu Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kuvvetleriyle başarılı bir şekilde savaşmış fakat Doğu Prusya ve Polonya’dan Alman ordusu tarafından geri püskürtülmüştür. Osmanlı’nın 1914’te, İtalya ve Bulgaristan’ın 1915’te ve Romanya’nın 1916’da savaşa girmesiyle ilave cepheler açılmıştır. Çarlık Rusyası 1917’de Ekim Devrimi’yle yıkılınca savaştan da çekilmiştir. 1918’de Batı Cephesi boyunca bir Alman taarruzundan sonra Müttefikler ardı ardına yaptıkları saldırılarla Almanları geri püskürtmüş ve ABD kuvvetleri siperlere girmeye başlamıştır. Bu noktada zaten başı kendi içindeki devrimcilerle dertte olan Almanya, daha sonra Ateşkes Günü olarak tarihe geçecek olan 11 Kasım 1918’de mütarekeyi kabul etmiştir. Savaş böylece Müttefikler’in zaferiyle sona ermiş olur.