Kişisel gelişim adına herkesin izlemesini tavsiye ettiğim, benim de çok şey öğrendiğim bir belgesel oldu.
Aslında her insanın hatta yaşayan her canlının en azından yaşam dertleri olduğunu anlatan ve hayatı sorgulatan, ayrıca sahnelerinin bir kısmına da doğadan görüntüler sunan belgesel.
Fransız çevreci Yann Arthus-Bertrand’ın 2015 belgeseli. Film neredeyse tamamen özel hava görüntüleri ve kameraya anlatılan birinci şahıs hikayelerinden oluşuyor.
Şunu sordum kendime: Şanslı mıyım? Duş alabildiğim, su içebildiğim, okuyor olduğum, nefes aldığım için şanslı mıyım? Elektriği kullanma imkanımın olması, ulaşımı rahat sağlamam… hepsi şans mı? İçinde bulunduğum ülke, toplum, savaşta olmayışımız… şans mı?
Gerçekten dünya çapında en önemli problemlerden biri olan açlık savaşı varken birisiyle otobüste yer kavgası yapmak, aileyle tartışmak çok gereksiz geliyor.
Bir abi dedi ki: Bir şeyi alırken para vermeyiz. Parayı kazanırken harcadığımız zamanı veririz.
Başka bir abi dedi ki: Küçük bir azınlığın refahta yaşaması için çoğunlukta olan diğer azınlık sefalet içinde kalıyor.
En temel ihtiyaçlarımız: Yemek, su, uyumak, aile, güven, sevgi…Her bireyin ihtiyacı olan şeyler. Gerçekten de bunlar bize mi bağlı yoksa belli ölçüde bize verilen şanslara mı?
Bir de şu mesela dikkatimi çekti: Dağda, tarlada rahatça atını süren kız ve at mı daha özgür yoksa parayı verip sınırları belli alanda ata binen kız ve at mı?
Kimsenin kimseden üstünlüğü yok esasında. Dünya adil mi değil mi bilemem ama insanın adil olmayan bir tarafı var.
Teşekkürler.