Elbette Sertap Erener’in bir zamanlar söylediği şarkıyı söylemiyorum ama bu ara karşıma çıkan tanıdık-tanımadık her insanı o kadar sinirli, saldırgan, telaşlı görüyorum ki; bu sözü söylemeden duramaz oldum.
Nedir bu telaş? Niye bu öfke? Kime? Neden hep huzursuz ve gerginiz? Niye hiç isteklerimiz bitmiyor?
Yoksa ne istediğimizi, ne aradığımızı mı bilmiyoruz?
Zaman mı az geliyor, yoksa biz mi programlayamıyoruz hayatımızı, günlerimizi?
Bir söz vardır. “Ne istediğini bilmeyen, bulduğunu anlayamaz.” derler.
Siz ne yapmak istediğinizi biliyor musunuz? Yada nelere sahip olduğunuzu? Sahip olduklarınızın sizi rahat ve mutlu bir insan yapıp yapamayacağını durup düşündünüz mü hiç?
Siz de dışarıda, işte, çevrenizde kendiniz gibi patlamaya hazır, sabırsız, sıkıntılı insanları görmüyor musunuz? Siz sakince bir şey sorsanız da öfkeyle yada sabırsızlıkla yanıt verenleri, her an patlayacak gibi sabırsızca sizi harekete zorlayan, acele ettirmeye çalışanları görünce ne diyorsunuz?
“Hişt sakin ol!” demiyor musunuz?
Yolda hızla araç kullananları, kırmızı ışığın yanmasına 2-3 saniye kala “Biraz daha hız yapar, gazlarsam ışığa yakalanmam” deyip de sarıda ağırlaşacağı yerde gaza basan şoförleri görünce uyarmıyor musunuz?
Evde eşinize, çocuğunuza sabırsız davranıp, hemen parlıyor musunuz? Ufacık bir aksiliği, önemli bir sorun gibi tartışmaya mı kalkıyorsunuz? Size de o zaman “Hişt sakin ol!”denmiyor mu?
Nedir bu huzursuzluk, gerginlik?
Elbette hepimizin hayatında her an yolunda gitmeyen işler olacaktır. Maddi-manevi sıkıntılar, gelecek kaygısı hepimizde var. Aslında hepimiz birbirimizin benzeriyiz. Herkesin sıkılması ve öfkelenmesi için bir çok neden var.
Oysa hepimizin aradığı huzur ve sevgi değil mi?
Aranızda “Para, başarı, aşk, mal-mülk” diyenler de oluyordur mutlaka. Ama bu dediklerinize sahip olmanın yolu da iç huzurundan, sağlıklı olmaktan, sahip olduğumuz sevgilerin kıymetini bilmekten geçmiyor mu? Neden her şey de hep şartlar koyuyor, sahip olabildiğimizle yetinmek yerine daha iyisini daha fazlasını da bekleyip, mutsuz oluyoruz?
Şimdi lütfen derin bir nefes alın. Biraz sakinleşin. Gerekirse size huzur verebilecek bir müzik dinleyin. Mümkünse sözsüz olsun. Belki bir ney eseri bile sizi sakinleştirebilir. (Ben öyle yapıyorum. Çok iyi geliyor. Tavsiye ederim.)
Sonra gözünüzün önüne, en sık gördüğünüz yere; masanızın üzerine, bilgisayar ekranınıza, buzdolabı kapısına, not panonuza, aracınızın güneşlik kısmına vs.ye en sevdiklerinizin resmini koyun. Anne-babanızın, eşinizin, çocuklarınızın resimlerini, onlara ait eşyalara en yakınınızda yer verin. Yaptıkları bir resmi, bir tokalarını, ufak bir eşyalarını yakınlarınızda bulundurun. Öfke anınızda onlara bakın. Sevdiklerinizi ve sahip olduklarınızı düşünün. Ya onlar hayatınızda olmasalardı?
Hadi bırakın artık öfkeyi, karamsarlığı, inadı. Kaşlarınızı çatmayın artık. Sizin de hayatınızda kaybetmekten korktuğunuz güzellikler var. Umutsuz olmayın. Her derdin çaresi umut değil midir? Sıkmayın canınızı. Hayatı kendinize dar etmeyin.
Bakın dışarıda ağaçlar tomurcuklanmaya başladı bile. Dallarda ufak ufak, güneşi ve güzel havayı gördüğünde patlamaya hazırlanan tomurcuklar oluştu. Sevgililer gününü barındıran bir aya girmek üzereyiz. Siz de yüreğinizdeki sevgi tohumlarını umutla besleyin. Sonucu güzel olacaktır.
Sevgi, umut ve sağlıcakla kalın.