Hissizlik… Hissettiğin acıdan, kavrulduğun pişmanlıktan, seni yerle bir eden kırgınlıktan beterdir. Ne kırmak için gücün kalır, ne de kırılmak için güçsüzlüğün.
Acıyı, merhameti, mutluluğu, hüznü, sevmeyi unutursun. Bir hiç gibi hissedersin kendini. Yaşamak istersin, ama yaşamak için bir nedenin yok. Ölmek istersin, ama ölmek için mecalin yok.
Ve seni bu hale getiren insanları yerle bir etmemek için seni tutan tek bir vicdan kırıntın dahi yok. Niye yok? Etrafındakileri suçlamayı bırak! En büyük hata, en fazla suç senin.
Neden yaptın? Neden insanlar sana doğru keskin bir bıçakla koşarken ‘o bıçak benim için değil.’ diye güvenebildin? Onlar seni uçurumun kenarına sürüklerken nasıl gözlerin kapalı inanabildin?
Yaptığımız herşeyden kendimiz sorumluyuz. Attığımız adımdan, tuttuğumuz elden kadar biz sorumluyuz. Tercihleri, seçimleri, inanmayı ve sevmeyi hep yanlış insanlar için yaptık.
Biz sığınmak için tuğlalardan bir ev yaptık kendimize. Dışardaki pis insanların zehirli sevgisinden, şiddetli nefretinden korunmak için. Sonra birilerine kıyamayıp içeri aldık. Peki karşılık olarak ne gördük? İyi bir düşünün karşılık olarak ne gördünüz? Kendinizi korumak için aldığınız cesareti ve gücü alıp camlarınızı, duvarlarınızı kırmadılar mı?
Peki değdi mi? Sizi bu denli hissizliğe iten insanlar bunca yaptığınız şeyi haketti mi? Yapmayın. Yapmayalım. Beş kuruşluk insanlar için yirmi liralık sigara yakmayalım. Ve şunu da unutmayalım. Milyonluk hayatımız da artık beş kuruşun lafı olmaz.