Hiç düşündünüz mü, ne kadar çok insanla tanışmayacağınızı?
Biz doğmadan önce yaşayıp ölen sayısız insandan bahsetmiyorum bile. Tarih sahnesinden ne isimler geldi geçti… Kaç tane ünlü bilim adamı, devlet adamı, asker, şarkıcı, ressam, tiyatrocu, fizikçi, sosyolog, filozof… Kendi alanlarında sıyrılmayı başaranlar tarihe adını yazdırdı ve bizler onların ölümlerinden çok sonra doğduğumuz halde isimlerini duyduk, hikâyelerine dair bir miktar da olsa fikir sahibi olduk.
Bir de hiçbir zaman adını tarihe yazamayanlar var. Ve bunlar sadece bu saydığım meslek gruplarına ait insanlar da değil.
Dışarı çıktığınızda etrafınıza bir bakın. 22. yüzyılın insanlarının hiçbir zaman ismini, cismini, hikâyesini bilmeyeceği, merak dahi etmeyeceği ne kadar çok insan yaşıyor şu anda. Bu bahsettiğim grup, insan ırkının çoğunluğunu oluşturduğuna göre, istatistiksel olarak muhtemelen bu yazıyı yazan ben ve okuyan sizler de bu gruba dahiliz.
22. yüzyılın insanları için ne kadar büyük bir çoğunluğumuzun zerre kadar bir önemi yok!
Zaten neden olsun ki? 20. yüzyılda yaşayıp ölmüş, cebindeki paraya göre alt ve orta olarak kabul edilen sınıflarda hayatını tüketmiş milyonlarca insandan kaç tanesi bizim umurumuzda?
Hadi onlarla hiçbir zaman tanışma şansımız zaten yok dedik, geçtik. Peki ya hayat çizgilerimizin kesiştiği, şu an dışarıda bir şeylerin mücadelesini veren milyonlarca, hatta milyarlarca insan?
Tamam, maddi yetersizlikler, diplomasi, kirli siyaset derken, bizimle aynı ülke sınırları içinde yaşamayanları da eledik diyelim.
Peki kendi ülkemizin öteki ucunda neler olup bittiğine ne kadar hakimiz?
Oradaki insanların yaşam biçimleri, günlük dilleri, kültürleri, gelenekleri… Bu konularda ne kadar bilgi sahibiyiz?
Tamam, bunlar için de aynı yetersizlikler sebep gösterilebilir.
Öyleyse aynı şehri paylaştığımız binlerce, milyonlarca insana ne demeli?
Peki, onları da geçtim.
Aynı semt? Aynı mahalle? Aynı apartman? Komşumuzdan haberimiz var mı? Ne yer, ne içer? Ne derdi, sıkıntısı var? Neye güler neye ağlar? Geçmişte başından ne travmalar geçti? Hayattan beklentileri neler?
Böyle düşününce “coğrafya kaderdir” çıkarımından kaçamıyorum. Kaçırdığım milyonlarca hikâye, hiçbir zaman tanışmayacağım milyonlarca insan… Kütüphaneye girince gelen “Hayat kısa, kitap çok” hissiyatını yaşıyorum adeta.
İnternet denen şu koca çöplükte, bu kadar uçuk olasılıklara rağmen, isteyerek veya es kaza şu yazıya denk gelip bu satıra kadar okuyan herkese teşekkür ederim.
Bir de site yöneticilerine teşekkür ediyorum, bu özgür ortamı sunduğunuz için.
Bu aralar biraz depresifim herhalde, içimi dökesim geldi.
Dinleyen herkese teşekkürler.