Dönem dönem heyulalarımız olmuştur.
Özellikle bizim gibi demokrasiyi “özümseyememiş”, demokrasinin erdemine vakıf olamamış toplumlarda, heyulalarımız çoktur.
Bir dönem en büyük heyulamız, “rejimimizin değiştirileceği” yönündeydi. Aslında, bizlerin, Beyaz Türklerin mahallelerinde ikamet edenlerin en büyük korkusu/heyulası, İran İslam Cumhuriyeti gibi olmaktı.
Türkiye’nin dışarıdan ithal edilecek bir rejimle, laik, demokratik sosyal hukuk devleti olma ilkeleri, aynı İran’da gerçekleştirildiği gibi bir “karşı devrim” neticesinde allakbullak olacağıydı.
Sonra bir başka heyulamız ise, bölünme idi…
Etnik kökene dayandırılan bir kalkışma ve faaliyetler neticesinde, ülkemizin üniter-ulus devlet olma yapısı, bu yıkıcı-bölücü faaliyetler nihayetinde yerle yeksan olacağıydı.
Yine toplumumuzda en büyük heyulamız, “hizmet hareketi” adıyla lanse edilen “cemaat” yapılanmasının, ülkemizde tüm devlet kadrolarında örgütlenmeye gittikleri, hatta çok güçlü teşkilatlanma disiplinlerinin olduklarıydı… Gerçekten de bu heyulanın asılsız olduğuna yönelik birçok yayın-yayım yapıldı.
*
Ama…
Son tahlilde, bu heyulalarının yersiz olmadığı hususunda endişeli olanlar haklı çıktı ve “hizmet hareketi” diye övünülen cemaat, bir terör örgütü formuyla ülkemizi bir felakete sürüklemeye yeltendi.
Neyse ki, milletimizin yüksek feraseti, bilinci ve soğukkanlılığıyla bu bölücü ve yıkıcı başkaldırış bertaraf edilebildi.
Sosyo-siyasal hayatlarımızda aslında o kadar çok “heyulalarımız” vardır ki… Ama önemli olan, sağduyumuzu kaybetmeden, yaşadığımız veya tecrübe ettiğimiz gelişmeleri ussal bir süzgeçten geçirdikten sonra tepki verebilmektir.
Aman siz yine siz olun; çok heyula çukurlarına dalmayın/düşmeyin!