İlkler ne kadar önemli hayatımızda. İlk adımlarımız, ilk okula başladığımız zaman, ilk sevgiyi hissedişimiz. Kısacası; ilk heyecanlar.. Okula başladığımızdaki heyecan; bir hafta, bir ay veya bir yıl sonra azalıyor. Ortaokula başlıyorsun farklı bir heyecanın başlangıcı. Sonra lise, üniversite derken ilk heyecanların sayısı artıyor ama süreç içinde heyecan yerini başka duygulara bırakıyor. Sonrasında biriyle ilk defa dudaklarının birbirine değdiği anla beş dakika sonraki heyecanı, sana ilk dokunmasıyla beş dakika sonraki devam eden dokunuşları aynı heyecanı mı veriyor? İlk defa tanıştığımızdaki heyecanla süreç devam ederken ki heyecan aynı mı?
Duygusal monotonluk bizim doğamıza ters öncelikle. Her gün nasıl aynı yemekleri yemiyorsak her gün de aynı duyguları yaşayamayız. Heyecanlı, duygusal, aksiyon dolu yaratıklarız. Duyguları ilk defa yaşıyor gibi hissetmeliyiz bazen. Sadece bizle değil, çevremizdeki insanlar ve bulunduğumuz ortamlarla da alakalı bir durum bu tabii. Aynı yerlerde, aynı kişilerle, farklı anlarda, farklı doruklara tırmanıyor olabilmenin heyecanı heyecanların ilkini yaşatıyor bize. Kısacası heyecan arayacağız derken ortam ve kişi değişikliğinden ziyade direkt heyecanı keşfe çıkalım. Bir kaptan misali her limanda yeni bir heyecan aramak yerine, demiri atalım bir limana ve işte şimdi evrenin en meraklı kaşifi olalım. Çünkü, farklı kişi ve ortamlardaki heyecan arayışları; kısa süreli heyecan, mutluluğa ulaşma ve duygularımızın tatmini sularındayken, ya denizin ortasında ya da kıyıya yakın alabora olmamıza neden olabilir. Biz de bu sebeple, kıyıya varma tatminiyle çıktığımız yolda hüsrana uğramayalım.