Ünlüsü de çekip gitti. Ünsüzü de.. Savaşan zaten gitti de, barış içinde yaşayan da öldü. Filanca da gitti, bilmem kim de… Çocuklar öldü, kadınlar da öldürüldü. Onları öldürenler de öldü. Güzel olan da gitti, çirkin olan da. Fakir olan öldü de, zengin olan sağ mı kaldı? Bilim adamı da öldü, din adamı da. Krallar da öldü, köleleri de. Hasta olan da gitti bu alemden, sapasağlam olan da. Spor yapanı da, yapmayanı da öldü. Onu yiyen de öldü, hiç yemeyen de öldü. Yaşlı olan ölüyor ama genç de ölüyor.
Sanat yapan da öldü, yasa yapan da… Koca koca devlet adamları da öldü, peygamberler de… Alkollüsü de öldü, ehliyetsizi de… Kendine güvenen ustalar da öldü her zaman yaptıkları işlerde, ilk kez deneyenler de. İşkence edilen hayvanlar da öldü, onlara acı çektirenler de.
Ecel, senin sahip olduğun ünvana, güzelliğe, paraya, mertebeye bakmıyor. Kimseye fazladan bir saniye bile tanımadan alıp götürüyor. Çok üzüldüğün insanlar da, hak ettiğini söylediklerin de.. Öyle ya da böyle hepsi öldü. Herkes ölüyor.
Ölümsüz olan ne var ki? Doğa da öldürülüyor, hayvanlar da. Dağ, taş, orman bile kalmıyor. Onlar da tükeniyor, yok oluyor, öldürülüyor, bitiriliyor. Yer yüzünde ne olursa olsun, asırlarca sürecek bir ömrün olmuyor. Sürse de o da bitiyor. Bitmeyen ne var ki?
Ölümden sonrası bilinmeyen bir sonsuzluk. Kim, nereye gider? Ne yaşanır? Neler olur bilen yok. Gidip de dönen yok. Gelip de anlatan yok. Her şey bir rivayet. Delil yok. Gören yok. Ölümden sonrası bilinmez ama bilenen tek gerçek: Kimsenin sağ kalmayacağı.
Ben de gideceğim. Sen de!!! Hep başkalarının ölümlerini düşünürüz de, kendi ölümümüzü düşünmeyiz değil mi? Hep bitmek bilmeyen bir istekler listesi içinde ‘onu’ da, ‘bunu’ da elde etmek için çabalarız. Çok güzel görünmek, daha çok paraya sahip olmak, daha iyi arabayı almak ya da daha güzel yerlerde yaşamak isteriz. Onlara sahip olsak daha da fazlasını isteyip, uçağımız, sınırsız imkanlarımız, daha da çok ve daha da büyük evlerimiz, yalılarımız, saraylarımız vs. olsun isteriz. İsteklerin sınırı yoktur. Ama yaşamın sınırı var.
Haksız yere aldıklarınla mutlu olabilir misin? Kimlerin parasını, umudunu, yaşamını, hayallerini, sağlığını, isteklerini, hayatını çaldın? Neleri bozdun? Kimleri zora soktun? Mutlu musun? Huzurlu musun? Arkandan insanlar senin için ne diyorlar? “yalancı” mı? “kendini beğenmiş” mi? “Gaddar” mı? “Masum” mu? “Yalancı” mısın? “Sadist” mi? Kimlere ne yaptın? Yaptıkların sana ne kattı? Ne kazandın? Sonsuzluğu elde edebildin mi? Sen de öleceksin. Kimse kalmayacak.
Geceleri yastığa başına huzurla koymanın bedeli nedir? Sağlıklı bir nefesin kıymetini bilir misin? Sevdiğin insanları görebilmek ve konuşabilmek ne demek anlar mısın? İçin rahat mı?
Hayat bu! Herkes gitti. Sahip olduğun ne varsa, hepsi burada kalacak. Hiç biri seni kurtarmayacak. Sadece ardından iyi işler, güzel eserler ve iyi evlatlar bırakabilmişsen bir zaman daha seni anacak insanlar. Hatta seni hiç görmemiş, hiç tanımamış, seninle aynı zamanlarda yaşamamış birileri de seni ‘ölümsüz’ kılacaktır. Çooook insanın gönlünde, kalbinde ölümsüzlüğü elde etmenin formülünü biliyorsan, hiç vakit geçirmeden uygula. Ama bu herkese nasip olmaz. Herkes yüzlerce, binlerce sene ‘ölümsüz’ olarak anılamaz.
‘Ölümsüz’ eserler, yapılar var tabi. Ama onlar da yok olabilirler. Sen tarihe adını ‘yüzlerce yıldır sevilen insan’ olarak yazabilir misin?
Bak işte o zaman ölsen de ‘ölümsüz’ olursun! Beden fani, ölüm ani. Yapılanlar bakidir. İyi işlerle anılanlar ‘ölümsüz’leşeceklerdir. Hayatı kolaylaştırın. Sıkıntılar yaratmayın. Yok edin. Sorunlar olmasın. Sonlansın. Yeni dertler, yeni zorluklar çıkaran olmayın. İyi ve kaliteli olan her şeyi koruyup, yaşatın ki, siz öldükten sonra da adınız yaşasın!
O da gitti. Bu da. O meşhur ve yakışıklı adam da öldü. En güzel ve en genç kadınlar da. Ölüm, senin kim olduğuna bakmadan gelip, çalacak kapını. Adını ‘iyi’ işlerle anımsattığın kadar yeryüzünde fani olan bedenine inat, adın ‘ölümsüzlük’ ile anılacaktır.
Aklını başına topla ve kal sağlıcakla!
NOT: Altı sene önce yazdığım bir yazı.