Thales bir gün göğü gözlemlerken önündeki çukuru göremez ve içine düşer. Arkasında onu izleyen hizmetçisi, ‘’Daha önündeki çukuru göremiyorsun, göğü görmeye çalışıyorsun.’’ diyerek onunla dalga geçer. İşte felsefe bu çukura düşmeyi göze almaktır. Yazdığım bu cümleyi anlamak için onu tecrübe etmen gerekir.
Ben burayı bir günlük olarak kullanıyorum. Bildiğimiz anlamda bir günlük olmasa da öğrendiklerimi yazmak ve öğrendiklerimi eski bilgilerimle anlamlandırmaya çalışmak, öğrendiklerimi aklımda tutmanın bir yolu benim için. Bunun yanında, ben burada yazarken başkalarının okuduğunu ve faydalandığını görürsem ister istemez hoşuma gider. O yüzden yazılarımı hitap/muhatap diliyle yazmaya çalışacağım. Ama yine de amacımdan sapmamak için en büyük muhatabımı kendim olarak ilan ediyorum.
Şimdi bir ormanda tek başına bir yürüyüşe çıktığını hayal et. Bu günlükler de kulağına bir şeyler fısıldayan sesler olsun. Bu yolculukta yalnız olman, daha iyi yol almanı sağlar. Bir kere de kamyonun arkasına doluşmadan, münferit olarak bir motora bin!
Çocukken her şey mümkündür. Televizyonun ayaklanıp yürüdüğünü görseniz, sadece arkasından gülersiniz. Büyüdükçe mümkünler ve hayret duygusu azalır. Yani biz, bize doğumda verilen güdüyü çabucak harcar bitiririz. Harcadığın bu güdü, doğaya baktığında, doğayı normal görmene sebep olur. Fakat doğayı ne kadar normal görürsen, algı olarak o kadar gerilersin. Dünyaya ne kadar çok alışılırsan ilerlemen o kadar imkansızlaşacaktır. Bu yüzden delâleti artırmak gerekir. Delâleti hayret etme anlamında kullanıyorum.
Sebeplerini burada uzun uzun yazmayacağım fakat delâleti artırmak için felsefeden yardım alınabileceğini düşünüyorum. Felsefeye de nereden başlayabiliriz diye düşündüğümde ‘’e bari tarihçeden başlayalım’’ dedim kendi kendime. Bu ve bundan sonraki seri, tarihçe olarak devam edecektir. Bakalım büyük beyinler neler söylemişler?
İlk filozoflar Presokratikler (Sokrates öncesi) veya doğa filozofları olarak anılırlar. Çünkü bunların hepsi doğaya baktılar. Deney ve gözlem aracılığıyla bir şeyleri anlamaya ve açıklamaya çalıştılar. O yüzden onlara ilk bilim insanları da diyebiliriz. Sordukları sorular genellikle şunlardı;
Her şey nasıl oluştu?
İlk madde var mı?
Bir madde, başka bir maddeye dönüşür mü?
Kısacası, onlar ‘’her şeyin kendisinden çıktığı şey’’ olan ilk maddeyi arıyorlardı. Ortak olan bu madde neydi?
Bunun cevabını ilk olarak Thales verdi ve her şeyin kendisinden çıktığı maddeye ‘’su’’ dedi. Bugünkü anlamıyla düşünecek olursak bu fikir bize çok naif bir düşünce olarak gelebilir fakat Thales’in bugün hala ne söylemek istediğini tam olarak bilemiyoruz. Thales’in arkhe (başlangıç, ilk, temel dayanak) kavramının su olması birkaç tahmine dayandırılabilir. Örneğin, Mısır’da bir süre yaşamış olması, su olmadan yaşamın bir hayli zor ve imkânsız olduğunu görmesi veya suyun hallerini (buza dönüştüğünü sonra eriyip tekrar suya döndüğünü, buharlaşıp gökyüzüne karıştığını ve tekrar yağmur olarak yeryüzüne indiğini) incelemiş olmasından kaynaklanabilir. Ayrıca Thales, ‘’her şey tanrılarla doludur.’’ cümlesinin sahibidir. Burada da ne demek istediğini tam olarak anlayamıyoruz. Tahmine, muhakemeye ve muhayyileye açıktır.
İkinci filozof Thales gibi Milet’te yaşamış olan Anaksimandros’tur. Anaksimandros Presokratikler arasında bence bir dâhidir. Onun düşüncesi, evrenin tek bir somut maddeden gelemeyeceğiydi. Eğer evren somut bir maddeden geldiyse o somut maddenin de bir yerden gelmesi gerektiğini savunuyordu. Böyle bir şey mümkünse de arkhe somut bir madde olamazdı. Yani her şeyin kendinden çıktığı madde olan arkhe, kendisinden tamamen farklı olmalıydı. Buna da Eski Yunanda ‘’belirsiz, sınırları olmayan’’ anlamına gelen Apeiron, dedi. Anaksimandros, ayrıca her şeyin zıddı ile açığa çıktığını, beyaz olmadan siyahı bilemeyeceğimizi ve bunların arasında sürekli bir mücadele içerisinde olduğunu öne sürdü. Zıtların savaşından nötr bir maddenin -şimdilerde bilimde madde-anti madde olarak kanıtlanan madde devinimleri- doğacağını söyledi.
Evrim teorisinin de ilk kez Anaksimandros’tan geldiğini söyleyebiliriz. İlk canlıların deniz canlıları olduğunu, insanların o deniz canlılarından nasıl olduğunu anlayamadığı bir şekilde dönüştüğünü yazmıştır. Yani, Anaksimandros çağının çok ötesinde, çağındaki insanlar tarafından anlaşılamayan dahi bir filozoftu.
Üçüncü Miletli filozof Anaksimenes’tir. Anaksimenes ise arkhenin hava olduğunu düşündü. Thales’in arkhesinin su olduğunu biliyordu fakat Anaksimenes suyun sıkışmış hava olduğunu ileri sürdü. Doğadaki her şeyin sıkışmışlık derecesine göre toprak, su ve ateş halini aldığını söylüyordu. Toprak, su, ateş ve hava olmadan yaşamın olabileceğini savunmuyordu fakat bunların başlangıç maddesi ona göre havaydı.
Miletli üç filozoftan bahsettik. Onlar hiçbir şeyin yoktan var olabileceğini düşünmüyorlardı. Düşüncelerinin doğruluğunu ve yanlışlığını bir kenara bırakarak onlar için söyleyebileceğimiz en güzel şey, düşünmenin yolunu açtıklarını söylemek olacaktır. Onlar, o güne kadar sorulmamış soruları sordular ve diğer filozoflara esin kaynağı oldular.
Diğer bölümde görüşmek üzere!
‘’Geceleyin gözün ışığı söndüğünde,
insan bir kandil yakar kendine;
yaşarken ölüye dokunur uykusunda;
uyanιkken uyuyana.’’
— Herakleitos