Sevgili bedenim,
Elbette sana değişme diyemem. İzler, yer çekimi belirtileri, her birinin acı veya tatlı anısı olan yara izlerim, sezaryen dikişim, tatlı kırışıklıklar… Sizi sevdiğimi bile söyleyebilirim. Bana bolca zaman “bahşedildiği”nin kanıtlarısınız , ne şans!
Bacaklarım, ayaklarım, eh muhakkak ki canım selülitlerim ve varislerim; ne yedik içtik gezdik değil mi?? Ne çok da çalıştık, ayakta ne çok zaman geçirdik birlikte. Sizi de ayrı seviyorum.
Yüzüm, gözlerim, yıllar dolu zihnim… Ayrıntılarla dolu bir zihin, bir kadın,bir öğretmen,bir anne zihni. Hepiniz benimsiniz,bensiniz. Yorgun olsanız bile.
Evet sevgili ruhum!
Benim sorunum seninle. Sen inat ediyorsun. Bedenimle ve gerçeklerle senkronize gitmiyorsun. Aykırı olmak istiyorsun ya ; bundan en çok sen zarar görürsün unutma. Kabul et artık, yaşının kadını ol. Bak! Ben sürekli genç kalmak istemiyorum! Bunu anla! Sen böyle içimde birazcık bile büyümeyen , nostalji bağımlısı, sürekli çocukluğunu arayan bir minik melankolik gibi yaşadıkça, söyle ben nasıl yaşlanayim bedenimle birlikte??? Biraz yardım et ve bizi olduğumuz gibi kabul et. Yeni şarkılarda dans et mesela. Geçmişte yaşama. Şimdi,burada,bu yaşının tadını çıkar. Çık o anlamsız döngüden. Sonuçta tekrar ana rahminde olman imkansız. Öyleyse ölümü falan da kabul edebilmem için,gel sen de bedenimle burada, şu anı, bu yaşı kabul et.
Ben sürekli genç kalmak istemiyorum sevgili ruhum. Eğer öyle kalırsam, şu anda “burada” olmaktan asla mutlu olamayacağım. Dahası bir gün “buradan” ayrılmaktan çok canım yanacak. Kırışıklıklarım , bedenim , içimdeki çocuklarla sen ve ben… “Gel barışalım artık”