Hayattan Bir Alıntı

Günün birinde iki sevgili varmış; çiftlerden biri mühendis, diğeri mankenmiş. Çalışma saatleri birbirlerine uygun olmadığından ortak zaman yaratmakta çok zorlanıyorlarmış. İki tarafın ailesi de bu durumdan rahatsız olduğu için ilişkilerinin devam etmesini desteklemiyormuş ama bu çift her şeye rağmen evlenmiş. Adam iyi para kazandığından, kadının da başka meslek seçeneği olduğundan kadın fedakarlık yapmak istemiş ve demiş ki; ben mühendisliği bırakıp çalışma saatlerimizin birbirine uyacağı farklı bir meslek yapmak istiyorum. Adam mankenlik yapmaya devam etmiş, kadın başka bir işte çalışmaya başlamış ve sonunda birbirlerine vakit ayırabilmeye başlamışlar.

Eveet, bunu okuduğunuzda; hikayenin başlarında büyük bir bölümümüzün aklında manken olanın kadın, mühendis olanın erkek olarak canlandığını tahmin ediyorum. Her ne kadar eşitlikçi bir toplum yapısını savunuyor olsak da belki, toplumsal cinsiyet rolleri daha anne karnındayken “Ye tatlıyı doğur Hakkı’yı, ye ekşiyi doğur Ayşe’yi” örneği gibi bizi şekillendiriyor. Böyle bir başlangıç da peşi sıra böyle sürüyor. “Öğrenilmiş davranış” adı altında istemli veya istemsiz algı operasyonları sonucu bilinçaltımızda toplumsal roller kodlanıyor. Daha sonra, hayat bir şekilde sorgulama güdümüzü dürtüyor ve sorgulayıp, araştırıp, gözlemleyip bir değerler sisteminin içine çekiyoruz kendimizi. O sistemin içindeyiz fakat ondan daha önce oraya yerleştirilmiş ve sürekli gün yüzüne çıkmayı bekleyen ve çıkan kodlar; kendi oluşturduğumuz değerler sistemini de etkiliyor ve bazen önüne geçiyor, aynen bu hikayede olduğu gibi. 

Belki hikayeye başlamadan evvel toplumsal cinsiyet ile ilgili bir yazı yazmış olsaydım farklı düşünebilirdik ama burada fark etmemiz gereken şey bilinçaltımızdaki bu kodların kendi değerler sistemimizi nasıl mağlup ettiği. 

Bu konu üzerine konuşulacak çok şey olduğunu düşünüyorum ve bu kodların evrilmesiyle daha da kendi içsel değerlerimize yakın olabileceğimiz günlerin yakın olmasını umarak, bu ve buna benzer konuları sorgulamaya devam etmeyi diliyorum. Bu yazı umarım bir farkındalık yaratmıştır hepimizde ve aslında hikayenin o kadar da sığ olmadığını, sorgulamamız gereken konulara parmak basabildiği hissiyatını geçirmiş olduğunu umarak ve nice parmak basacağımız ve farkındalık kazanabileceğimiz durumları fark etmeyi dileyerek yazımı sonlandırıyorum 🙂

Ayşenur vatansever
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Ihlamur Çiçeği Açar mı?
Sonraki
Çerkes Destanı: Ağlatan Qafe

Çerkes Destanı: Ağlatan Qafe

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.