Dışlanma duygusu hayatta en yaralayan ve iz bırakan duygulardan biridir. Öyle bir durumdur ki hikayenin sonunda madur zorbanın ta kendisi oluverir. Yani bu hikayede zorba kadar madur da suçlu olacaktır.
Dışlanan kişi önce olayı fark edemez. Basit bir kapris ya da bir yanlış anlaşılma sanar, geçiştirir. Yok sayar, bir şeyi görmezsen o şey senin için var olmamış demektir diye düşünür. Fakat iş o kadar büyür öyle acımasız bir hal alır ki artık görmezden gelemez. böylelikle ikinci evreye adım atmış olur: derin üzüntü. O kadar üzülür ki zorbalık görme ihtimali bile uykularını kaçırabilir,kötü kabuslar gördürtebilir ona. Oysa tek istediği basit bir arkadaşlık, kantinde yenen kalitesiz peynire rağmen tadı olağanüstü gelen o tost, sokakta oynanan heyecanlı bir saklambaçtır. Buna ihtiyacı vardır sonuçta. Ne deniş ak sakallı Aristo insan sosyal bir hayvandır. her insan hayatı boyunca hayvanlıktan uzaklaşıp insanlığa yaklaşmak ister. Peki elinden sosyalliği alınmış insan ne yapacak? Çaresizce oturup kaderine mi küsecek tabi ki HAYIR. Elinden alınan sosyalliği söke söke geri alacak. Düzeltmeye çalışacak, zorbayla konuşacak neden yaptığını bulacak ki zorbalığa çözüm getirüp def etsin. Bilmediği bir konu var ne yazık ki. Zorbalar asla dinlemezler. Onlar kötülüğe programlanmış bir robot gibidirler fakat robotlardan farklı olarak yaptıkları şeyden zevk alırlar. zavallı madur durumu düzeltemez.
Pes eder ve artık kabulleniş süreci başlamıştır. Bu kabulleniş aslında oldukça tehlikelidir çünkü madurun dışlanmışlığı kabulü demek zorbalığın dozu pekala artabilir demek. bu dozajın artması artık dayanılmayacak bir hal aldığında kişi çıldırır. Dünya dar olur ona resmen. Daha da elini eteğini çeker hayattan. Tabiri caizse kabuğuna çekilir çünkü zarar görmediği tek yer orasıdır. Orada kendisiyle yaşamayı öğrenmelidir. Hele bir kabuğundan başını çıkarıversin hemen taşlanmaya dalgalara maruz kalır. Bu kabuğa çekiliş evresinde kendisiyle bir hayli meşgul olmuştur. Bu yüzden dışlanmanın suçlusunun kendisi olduğunu düşünür ve buna inanır. Kendi benliğini sosyal hayata uyumsuz bulur. Gözlem yapmaya başlar. Dışlanmayan karakterler kimler? Belli başlı karakterler tipler bulur. İşte çıkış yolu çok net görülmüştür. Taklit onu kurtaracak şeydir. Kişi kendini baştan yaratma aşamalarına başlamıştır bile. Artık o bambaşka biri olacaktır. toplum tarafından uyumsuz görülen kişiliğini çöpe atıp kendine pırıl pırıl bir kişilik satın alır. Kendini beğenmeye başlar. O kan emici zorbalar madurun güçlendiğini artık ondan kan ememeyeceklerini anladıklarında oflayarak yakasını bırakırlar madurun. Artık onun eğelencesi kaçmıştır. başka kurban bulmanın zamanı gelmiştir. İşte bu madurun prangalarından kurtulduğu yükseliş dönemidir.
Kendisine gaipten bir özgüven gelmiştir adeta. Ah o özgüven ne de tehlikelidir insanı alaşağı etmeyi ne güzel becerir. Özgüvenin egoya dönüşmesi an meselesidir. Bir kıvılcımla tamamen değişebilir. O özgüveni dizginleyebilenler çok şanslı. Onlar içlerindeki küskün çocukla da olsa güzel bir yaşam sürdürebilirler. Onlar ilerde dışlanmayı bir tecrübe ya da bugünki kişi olmalarında bir pay diye güzelleyerek anlatırlar. Peki ya özgüvenini egoya mahkum edenlere ne olur dersiniz. Onlar intikam güdüsüyle yanıp tutuşurlar. içlerindeki o küskün çocuğa laf geçirmeyi bilmezler. O çocuk kontrolü alıp tüm köyü yakarken seslerini dahi çıkaramazlar, çıkarmak istemezler zaten. Tebrikler zavallı madur artık dışlayanlardan olmuştur. devir değişmiştir. Madur resmi olarak takım değşitirmiştir. Böyle olduğunu fark ettiğinde hiç mi pişmanlık duymaz diye sorgulanır doğal olarak. Tabi ki pişman olur. Tabi ki kendinden nefret eder ama zaten zorbanın mayası budur ki. Hepsi kendinden nefret eder. Onlar nefretlerini kırılmışlıklarının acısını başkasını dışlayarak çıkarırlar. Ne güzel kılıfı da hazır işte. ” ben zorbayım ama bil bakalım neden ben de zamanında acı çektim benim de tramvalarım var” Bu mazerete inanmak isteyen pekala inanabilir.
Dışlananla dışlayanın öyle tezatlarla dolu bir dışlanılmışlık ilişkisi vardır ki onlar adeta birbirlerinin hocası ve öğrencileridir. İnsan kendi düşmanına belalar okuyup sonra düşman tarafa geçer mi? Tabi ki geçer. Ne demiş yüce Herakleitos ” evren sürekli evrensel bir değişim ve dönüşüm içindedir” Ben ise şöyle diyorum bir gün herkes nefret ettiği şeye dönüşecektir…
Saraswatinin mırmırı