Ayrılık öyle bir durum ki baş edilmesi becerilemezse ezer geçer kişiyi. Ama bence dostluğu aşkı kucakladığımız gibi kucaklamalıyız onu. Bize çok şey öğretir çünkü. En başta olgunlaştırır, yavaş yavaş büyütür. Zaten her şeyin sindire sindire olanı makbuldür.
Ayrılık yaşanıp o veda konuşması yapıldığında, şöyle içinize bi ateş topu girer sanki. Vücudu hassas olanlarda mide bulantısı ve yanması takip eder bunu. İlk birkaç saniye boş boş bakarsınız tavana gözleriniz açıktır ama baktığınız yeri görmezsiniz bile. Sonra usul usul ıslatır yanağınızı gözyaşlarınız. Her yer grileşir sanki, canlılığını kaybeder. Bu kesinlikle depresyon evresidir. İştah keser kilo verdirir hatta bazen ağlamaktan beter eder sizi. Artık ağlamak istemediğinizde bile durmaz. Gözleriniz kan çanağına döner. Bazıları ağlamayı o kadar abartır ki şişlikten gözlerini açamayacak duruma gelirler. Rastgele görülen bir eşya yiyecek hatta onu hatırlatan bir kelime, şarkı bile o an sizi hayattan koparıp yaralamaya yeter.
Günler geçer o dönmez ama siz kabullenemezsiniz bu durumu. Ayrıldınız mı diyenlere cevap veremezsiniz. Bir yanınız reddeder çünkü. Kalbinizin o yaralı terkedilmiş kısmı inanmaz, inanamaz. kalbiniz der ki her şey yalan mıydı , hiç mi sevmedi beni. Böyle iç kemiren düşüncelerle boğuşurken bir yandan da onu ve ayrılışınızı hatırlatacak her durumdan koşar adım uzaklaşırsınız. E tabi bunlar da reddetme evresidir.
İnsanoğlu bu sonu kötü biten her durum ve olayda suçlayacak birini arar. Der ki acaba bu ayrılığın suçlusu kim? Neden beceremedik? Önce kendini suçlar. Benim beceriksizliğim der. Sonra partnerini suçlar. Birini suçlaması lazım ki işin içinden çıksın. Acıdan da kurtulsun. Tabi bu sorgulama ve suçlamaların sonu muhtemel bir yüzleşmeyle biter. Yüzleşme evresi hem ayrılığı anlama hem de kimler ne kadar kabahatliyse onu fark etmedir. Açıkçası tüm evrelerden daha tehlikelidir hatta depresyondan bile. Yüzleşme dibe çeker insanı. Karanlık suların içine batırır çıkarır. Yüzleşmede insan kendi gerçeğiyle de yüzleşir. Cendereli olan da bu zaten. Cendereli çünkü bu hayatta kendiyle derdi olmayan insan sayısı çok azdır. Problemi olmayanlarda ermişler budalar diyebiliriz.
Acı hep aynı kalmaz. Gerçek hayatta da bu böyledir. Ağzınızdaki acı biber tadı zamanla geçer, ilk ağzınıza geldiğinde hiç geçmeyecek gibi hissettirse bile. Mesela her dinlediğinizde ağlatan hatta dinlememek için köşe bucak kaçtığınız o şarkı bir zaman sonra sizi için için kanatmaz da sızlatır sadece. Anılarınız aklınıza geldiğinde hüngür hüngür ağlamazsınız da dudağınız titrer. Solmuş bir çiçekte eski bir sinema biletinde ya da güzel anların hapsedildiği bir fotoğraf karesinde yaşatmak istersiniz onu. Ondan kalan anılar ne kadar yaksa da canınızı kopamazsınız işte.
Günler geçer o sizi mahveden için için kanayan yara bi bakmışsınız kapanmış. Ağlayarak andığınız anıları, anları artık buruk bir gülümsemeyle hatırlarsınız. Yara bu kapansa bile izi kalır. Hiçbir şey tamamiyle kaybolmaz bir yerde bir şekilde izini belli eder. En güzeli izleri reddetmek değil de kabullenmektir. Bizi büyüten geliştiren olduğumuz kişiyi yapan da bu izler işte. Her bir iz bizi biraz daha büyütür, güçlendirir. Ben bu hayattaki tüm izlerimi seviyorum hepsini kabul edip sonsuz sevgimle onlara kucak açıyorum. Büyümek isteyen herkese de tavsiye ediyorum.
Saraswatinin mırmırı