Ne garip değil mi ?
Anne karnında varoluşumuzu tek başımıza tamamlarken, ardından bi kalabalığa doğarız. O anda değişir her şey , sanki başından beri hep birileriyleymişiz gibi ihtiyaç duyarız. Yaratılıştan mı gelir bu yoksa sonradan gördüğümüz o ilgi,sevgi gösterileri mi bağımlılık yapar?
Düşündürüyor değil mi.
Sonra o uzun yolculuk devam eder. Tek başına devam etmek yada bi topluluğa ait olmak arasında gider geliriz. kimileri yalnızlığı seçer, kimi ait olmayı. Hangisi iyi/kötü kıyaslayamayız,bu insanların seçimidir çünkü. Sadece farkında oluş ve farkında olamayış vardır. Aslında bu sizle ilgili de değildir, size lanse edilen neyse onu yaşarsınız. Buda bi nevi sınavdır.
Eğer insanlar ilk önce sizi sevgiye boğup ,kendilerine bağlayıp daha sonra bir sebeple uzaklaşmanızı istiyorsa bu sizi kabuğunu kaybetmiş kaplumbağa yapar ve bağlanma ihtiyacı doğurur. Ya da hep yanınızda olacağını sandığınız aileniz, fikir ayrılıklarıyla psikolojikmende olsa sizi yalnız bıraktığında neler hissediyorsunuz ? Bi düşünün bakalım aklınıza ilk kim geliyor ? Arkadaşlarınız mı ? Sevgiliniz mi ? Peki onlarla tartışıp kötü olduğunuzda aklınıza kim geliyor ? Aileniz mi ? Yada başka başka arkadaşlarınız mı ? Hep bu döngünün içinde yitip gidiyoruz. Oysa yalnızca kendimiz varız ve bize şah damarından daha yakın olan.. Bu kadarız işte.
Hayatta bundan ibaret zaten.
bazen o kalabalık büyülü dünya da kayboluruz.
Bize öyle öğretildi çünkü , hiç kendin olmak öğretilmedi. Kalabalık azınlığı yener , büyük küçüğü yener , Bir yere ait olan ait olmayanı yer , babası zengin olan olmayanı yer ….
Oysa hiç bir madde yalnızca kendi benliğine güvenen , o benliğin farkında olan birini yenemezdi.
Ne gerekiyordu peki bunun için ?
Güçlü bi sıçrayış mı ?
Sihirli bi değnek, beyaz atlı prens ya da güzel bi kız mı ?
Gerçekten gerek var mıydı bunlara ?
HAYIR. Koca bi hayır hemde.
Biz bize öğretilen kadar değiliz , biz öğrendiğimiz kadar değiliz çok daha fazlasıyız.
Sadece başımızı yastığa koyduğumuzda tüm öğrendiklerimizi , kalbimizi, mantığımızı dışarda bırakarak yatağa girip hayatı gözden geçirmemiz. (Ama başka insanlarla kıyaslayarak değil sadece kendinizi , ben neyim , nasılım , nasıl yönetiyorum bu süreci , hangi şartlar altındayım , iyi miyim kötü müyüm kötünün iyisi miyim , iyinin kötüsü müyüm hepsini ölçe biçe ..)
Ya da hayatımızın herhangi bi anında şöyle bi kuş bakışı bakmak lazım tepeden her şeyi görmek lazım yeri geldiğinde affetmek yeri geldiğinde ders çıkarmak yeri geldiğinde teşekkür etmek yeri geldiğinde özür dilemek lazım kendimizden.
En önemlisi kızmamak lazım , ne kadar kötü olursa olsun, deneyimlemeden öğrenemiyor bazen insan.
Söyleyeceğim son bi şey varsa oda kendinizi sevmekten geçiyor her şey gerisi çok kolay.
Ama siz sizi sevmezseniz (kendimizi sevmeyi başka bir yazıda ele alacağım) o sevgi boşluğunu çok uzak ve yanlış yerde arıyor olarak bulursunuz kendinizi.
Umarım kendiniz için farkındalık dolu bi yazı okumuşsunuzdur.
okuyan herkese teşekkür ediyorum , görüşmek üzere 🙂