- KİMSEDEN NEFRET ETME… NEFRET YÜKTÜR…
- KİMSEYE TAŞIYAMAYACAĞI DEĞERİ VERME…
- HAYATINI BAŞKALARINKİ İLE KARŞILAŞTIRMA…
- GEÇMİŞİNLE BARIŞ…
KİMSEDEN NEFRET ETME … NEFRET YÜKTÜR…
Nefret nasıl bir kelimedir…bir o kadar güçlü, bir o kadar yıkıcı, bir o kadar da can alıcı…
Şehrime gel sevgili.
Yarın çık gel.
Bırak her şeyi, bir bekleyenim var de gel.
Gel ki, bu şehir adımlarınla anlamlansın.
Gel ki, bu şehir nefretim olmaktan çıksın.
Gel ki, nefes alayım.
Gel.
Nazım Hikmet
Bu şekilde bir giriş yaparak can alıcı olsun dedim. Nefret bir duygudur ya. Bazı insanlara veya fikirlere karşı kullandığımız, kızgın ve küskün bir tepkiye neden olması mümkündür. bana öyle bir hal alıyor ki; bütün dünyadan nefret ediyorum noktasına kadar gelinebiliyor.
Bir kitapta okumuştum sanırım orada diyordu ki; insanlar aslında birbirini tanımadıkları için severler, tanıdıktan sonra nefret ederler. Nefret kötü bir şeydir ne yapmıyoruz nefret etmiyoruz… Birbirimizin boğazını sıkıp, can alıcı olmasına gerek yok…
KİMSEYE TAŞIYAMAYACAĞI DEĞERİ VERME…
Kimseye haketmediğinden fazla değer vermiyoruz. Veriyor muyuz? Tabi ki veriyoruz, hem öyle bir veriyoruz ki, sonunda ağlamaktan içimiz dışımıza çıkıyor. Yediğimiz kazıklar yol oluyor, birine bakıp çıkacaktım der gibi, hayatımıza girip çıkıyorlar.
Aldatılıyoruz… Kandırılıyoruz…
Birisine değer veriyorsun, onun için kendini parçalıyorsun sonra ne oluyor; ilk fırsatta güzel bir kazık yiyoruz. Kazıklardan ders alıyor muyuz? yok öyle bir derdimiz zaten seviyoruz biz kazık yemeyi, yeniler ve yinelerle bezeli bir hayat yaşamaya devam ediyoruz… Sonra yine başa dönüyoruz.
Kimi insanlar değeri taşıyamıyor yada o değer ona yakışmıyor. Yani vaktini boşa harcamamak en iyisi belki de.
HAYATINI BAŞKALARINKİ İLE KARŞILAŞTIRMA…
Aslında bize empoze edilen yüzlerce durumlardan bir tanesi de başkalarıyla karşılaştırılan hayatlarımız… daha küçücükken başlıyorlar O sınavda 1. olmuş. Sen? O şu okulu kazanmış. Sen? Onun kaşı var bunun gözü var. Ben kızlarıma yapmama çalışıyorum. kendi kafalarına göre yaşayabilsinler istiyorum… imkanlarını zorlasınlar herkeste olan onlarda olmasa da olur. kendilerine özgü, kendilerini anlatan, hatta onlar için kıymetli değerlere sahip olsunlar istiyorum…. Bende öyle olmaya çalışıyorum çünkü beni örnek alacaklarını biliyorum…
Bir arkadaşım vardı… nasılsın? diye sorduğum zaman…”Mutlu insanları izliyorum, nasıl mutlu kalabildiklerini anlamaya çalışıyorum” demişti. Aslında kimse her zaman mutlu değildir, sadece mutlu olduğumuz zamanları çoğaltmak için kimsenin hayatına özenmeye, benim var onun yok kavgalarına girmeye gerek yok. sadece mutlu olmaya çalışsak… Mutlu olmak sorun değil de, mutlu kalmak sorun olabilir belki de…
Lise yıllarında günlüğüme not aldığım bir yazıyı paylaşacağım… Kendim mi yazdım bir yerden mi not aldım bilmiyorum okurken çok hoşuma gitti…
“Yaşamın mucizesini ancak, beklemediğimiz şeyler olup bittiğinde gerçekten anlıyoruz. Tanrı, güneşi her gün yeniden doğurarak, bizi mutsuz kılan her şeyi değiştirmemiz için zaman tanıyor bize. Oysa biz her gün, böyle bir zamanın bize bağışlandığını görmezden geliyoruz, bugünün düne benzediği gibi, yarına da benzeyeceğini düşünüyormuş gibi davranıyoruz. Ama dikkatini yaşamakta olduğu güne veren kişi, o büyülü anın varlığını keşfediyor. O büyülü an belki de sabah anahtarı kilide soktuğumuz dakikada, akşam yemeğini izleyen suskunluk sırasında, bize birbirinin benzeri gibi gelen bin bir şeyde gizli. Ama öyle bir an var ki işte o anda yıldızlar tüm güçleriyle içimize doluyor ve bizi mucizeler gerçekleştirmeye hazır hale getiriyor…”
GEÇMİŞİNLE BARIŞ…
Hiçbir acı sonsuza kadar aynı kalmıyor… Zamanında kalbimizin üstünde tepinilse de, hiç acımadan canımıza okunsa da acımız azalıyor… Zaten ilk günkü gibi canımızı yaksa yaşayamazdık… Arada sızlatsa da gün geliyor unutuyoruz bile… Ne de olsa acısa da öldürmez… Aynı sınav sistemimizdeki mantık la ilerlersek, 3 iyi ve güzel hatıra,1 kötü hatırayı götürüyor… Yine mutlu olduğumuz anlarımızı çoğaltmaya çıkıyor yolumuz… Öncelerde zorla yaptığımız, yapmacık gibi gelen mutluluk hareketleri zamanla yaşam tarzımız olabilir belki. Canımızı yakanı unutmasak da yok sayabiliriz, yerine güzel ve mutlu hatıralar koyabiliriz belki… Zamanla olgunlaştıkça insan fikirleri de değişiyor, 18 yaşındaki ben böyle düşünmezdim. Bu acıların hiç geçmeyeceği fikriyle hayatı kendime zehir ederdim, 18 yaşındayken çoğumuzun yaptığı gibi… Aslında hep demiyor muyuz? “şimdiki aklımla o zamanda yaşayabilseydim keşke” diye…
Hayat çok acımasız… Akıp gidiyor ne kadar koşsak da yetişemiyoruz…
HAYAT BÖYLEDİR İŞTE…