Hep aynı hataları tekrarlıyoruz. Şimdi de “Hindistanlı Çocuk” yazan bir yazı gözüme çarptı. İnsanların hangi ülkeden oldukları, hangi halkın insanı olduğu belirtilirken şehir adıyla söylenir gibi tanıtılmaz. “Ankaralı, İzmirli, Adanalı vs.” gibi, Hindistanlı, Japonyalı vs. denmez. Ülkenin kökündeki adıyla anılır. Mesela Japonyalı değil, Japon, Hindistanlı değil Hintli, Amerikalı (öyle de kullanır olduk ama.) değil, Amerikan, Türkiyeli değil, Türk denir. Çinlilerin ülke adları daha da ufalıp, kök kelime oluşturamadığı için Çinli denir ama Arnavutluklu, Almanyalı, vs. denmesi doğru değildir. Alman, Arnavut gibi kökten gelen kelimeye ait tanımlama kullanılır. Hintliye Hindistanlı yazılınca, kulağı tırmalayan yanlış söylenmiş söz gibi gözüme battı o kelime.
Hoş, ben bunları yazıyorum da kim, neyi değiştirip, doğrusunu yazacak bilmiyorum. Bile bile, göz göre göre Türkçemizi öldürüyoruz.
Reklamlarda “yiycem seni” diye bir tanımlama kullanıyor meşhur bir gıda firması. “Yiyeceğim” yazmıyor, resmen’ yiycem’ diye yazıyor ve öyle benimsetiyor kelimeyi. Şarkılarda da kelimelerin sonları yuvarlanıyor. Sürekli okuduğumuzla, dinlediğimizle, yazdığımızla dilimizi katlediyoruz. Kim “dur” diyecek? Parası olan matbaaya para verip, kitabını yayınlatıyor. Yayınevinden çıkmış kitabı varmış da, çok kitaplı yazarmış gibi ortalarda dolanıp ahkam kesiyor. “Öyle” kelimesi yerine “öğle” yazan yazarlar oluyor.
Sahip olduğu sıfatlarla böbürlenen biri “dans müziğin kraliçesi” diye başlık atıyor. “dans müziğinin mi?” yoksa “dans ve müziğin mi?”ya da “müziğin kraliçesi dans mı sayılıyor?” diyorum. “anlayan anladı. Sen anlamasan da olur.” diyor. Bu sözde kim ne anladı diye soruyorum? Yazdıklarım görülmezden geliyor. Türkçeyi bilenler yerinde sayıp, yayınevi ararken, parası olan ‘yazar’ oluyor.
Beyeni diye bir söz de yoktur. “Yaptığım şarkıyı beyendinizmi?” diye yazılmaz. “Beğeni” vardır. “Beğenmek” denir. Ne kadar çok hatalı kelime kullanıyoruz. Ama işte böyle yazanı sanatçı sayanlar da onun yazdığını doğru sanan bilgisizler!
Kitap sahibi olmak bile ne kadar basite indirgendi. Ne kadar kolaylaştı. Ne dilbilgisi, ne kültür, ne deneyim, ne bilgi, ne Türkçe bilgisi aranmıyor. Sadece paran var mı ondan haber ver sen! Kitabın olur. Ne olacak ki? Yazın yazın. Siz de yazın. Şairi çok, şiir okuyanı yok olan bir ülke olduk zaten. Yazarı da çok olsun ama kalite ve dilimiz yok olsun!! Değil mi? Ne şairi, ne yazarı Türkçeyi bilmeden yazsın dursun! Nasılsa okuyan da hatayı anlamayacak kadar bilgisiz. Hadi kandırın, kazıklayın, göz boyayın, etkileyin birilerini! Belki çok satarsınız! Bilenlerin kıymetini bilen yok nasılsa! Bilenler okursuz, parasız, bildikleriyle susup otursunlar, parası olan parası kadar çalsın düdüğünü!
İnşallah büyük yayınevleri iyi yazabilenlerin ve dilini de işini de bilenlerin kıymetini bilir de biz de sessizce köşemizde oturmak zorunda kalmayız. Her şeyimizi bozduk zaten. Doğamızı, ahlakımızı, yemek düzenimizi, sağlığımızı. Bari dilimiz sağlam kalsın.
Aşkı, evliliği, anne-babalığı bozduk. Hayattan tat alamaz, günlük yaşar olduk. Her şey yavan. Her şey basit ve sıradan. Oysa bilenler için dilimiz hiç öyle yavan ve sıradan değil. Onu bozmadan kullananların kıymetinin bilineceği yeni bir yıl dilerim.