Hasret Duyduklarımız

Kaynak belirtilmedi

 

Herkes eksik olanın hasretini duyarmış… Bazıları küçükken kaybettiği annesinin, babasının, bazıları da yitirmiş sağlığının. İnsanoğlu bir sınav deryasında yüzer durur… Yüzerken ya bacağını vurur bir yere, ya kolunu kaybeder veya işitme konuşma yetisi yok olur.

Bir tek sevdiklerimizin hasretini çekmeyiz.

Bazılarımız doğumda, kaza sonucu veya hastalık nedeniyle kaybettiğimiz uzuvlarımız için hasret duymaya başlarız.

Şu yalan dediğimiz dünyada sınavlarımızın getirisidir, hasret. Sağlığından yoksun bireyler daha iyi anlatır hasreti. Ben de sağlığından yoksun bir bireyim. Kendim gibi, özel gereksinimli bireylerden söz edeceğim sizlere sevgili okurlarım.

Engelliler günü münasebetiyle farkındalığımızı göstermek adına Sakarya Erenler Müftülüğü’nün düzenlediği etkinliğe katıldık annemle. Ben bu etkinliğe nasıl davet edildim öncelikle ondan bahsetmek istiyorum, çünkü benim için çok önemli.

Bir gün sık sık ziyaretiyle beni sevindiren bir hanım hocamızla bir başka hanım hocamız beni ziyarete gelmişlerdi. Sohbetimizin sonunda, “Rukiye’ciğim, benden bir isteğin, bir arzun var mı? Sn. Müftümüze ileteyim.” diye sordu. Elbette ki vardı. Biz özel gereksinimli bireyler de Kur’an okumayı öğrenmeliydik. Bizler de Kur ’an kurslarına gitmeliydik. Özel gereksinimli erkek kardeşlerimiz cemaatle camilerde namaz kılmalıydı. Hatta bizlerin de içinden hafızlar çıkamaz mıydı? Ben de beni ziyarete gelen müftülükte görev yapan hocalarımıza bu isteğimden bahsettim. Hocalarımız da, “Yakın zamanda müftülüğümüz tarafından engelli bireylerin yapabileceklerini göstermek adına bir etkinlik düzenlenecek. Katılmak ister misin sevgili Rukiye?” diye sordu bana. Ben de, “İmkân sağlanırsa katılabileceğimi söyledim.” Çünkü ben yatalak ve özel gereksinimli bireyim. Evden çıkmam zor oluyor. Aile bireyleri tarafından kaldırılıp indiriliyorum. Kolay değil 44 yaşındaki bir insanı kaldırmak.

O gün de beni kaldırıp tekerlekli sandalyeme yerleştirme görevi sağ olsun kardeşimin eşi, yani yengeme düşmüştü. Sonrasında belediyeden engelli taşıma aracı gelip beni aldı. Maneviyat yönünden yüksek bir ortamdaydık. Kimi görme organı olan gözleriyle sınanıyordu; kimi konuşma ve işitme organlarıyla sınavdaydı, kimi ise özel gereksinimliliğin yanında bir de kanserle mücadele ediyordu. Hani bazı insanlar bu saydığım rahatsızlıkları ceza görürken, bizler onların aksine bir nimet olarak görüyoruz. Çünkü şunu iyi biliyoruz ki uzuv eksiklerine, rahatsızlıklara sabredersek gerçek dünyada, yani ahirette cennet ve yüce Allah’ımızın cemalini görebilme umudumuz var.

Yanlış hatırlamıyorsam görme yetisini yitirmiş hanım öğrencimizin ismi Fatma idi.

Hem göremiyor, hem kanser hastası bir ablamızdı. “Allah’ım.” dedim kendi kendime “Sen ne kadar çok seviyorsun ki iki nimeti bir arada vermişsin.” O kadar imrendim ki kendisine anlatamam. Onun o sabrına hayran kalmamak elde değil. Kabartma yazılı bir Kur’an-ı Kerim ile parmaklarıyla biz katılımcılara eşsiz bir Kur’an ziyafeti sundu. Şöyle bir şey söylemişti kendini tanıtırken Fatma ablamız: “Kur’an-ı Kerim öğrenemezsem, ben dilimin ve parmaklarımın hesabını Allah’a nasıl vereceğim?” Bu söylemi bizi bizden aldı. Sonra ben kendimi sorgulamaya başladım. “Sen ne yapıyorsun Rukiye?” dedim. “Sen cennet kazanmak için, yüceler yücesi Allah’ın cemalini görmek için ne yapıyorsun?” Neler yapmaya çalıştığımı yazımın sonunda açıklayacağım.

Farklı farklı engel gruplarında olsak da aynı sıkıntıları yaşıyoruz. Onlardan biri de ismini umarım doğru hatırlıyorumdur; hanım öğrencimiz Aynur’du… Aynur işitme ve konuşma engeli olan bir kızımızdı. O da işaret diliyle dua okudu. “Kendinizi tanıtır mısınız?” denildiğinde kendinden bahsederken öyle bir şey söyledi ki etkinliğe katılan herkes buz kesti. Kızımız anlatıyor, ben bir yandan dinliyor, bir yandan da yine kendimi sorgulamaya başlamıştım. “Ben bunu niye daha önce düşünemedim?” diye.

Evliydi ve bebeği vardı. Bebek ağlarken duyamadığını söyledi. Hatta bir keresinde çocuğun ağladığını ve bir zaman sonra bakmaya gittiğinde çocuğunu yerde bulduğunu dile getirmişti. Hanım öğrencimiz bunu söylediği an ürpermiştim. Yazarken bile etkileniyorum. O, anlattıkça yüreğim burkuluyordu. Belki de onun hasret duyduğu tek şey evladının ağladığını duyup yanına gidebilmekti.

Yukarıdaki satırlarda da bahsettiğim gibi, maneviyat yüklü bir ortamdı. Yeni arkadaşlar edinmek, onlarla bir şeyler paylaşmak o kadar güzel ve anlamlıydı ki anlatamam.

Biz sağlığından yoksun bireyler kolay kolay bir yere gidemiyoruz. O yüzden gittiğimiz yerler bizlere değişik geliyor ve gittiğimiz yerleri kolay kolay unutamıyoruz. Gönül isterdi kursun gezilerine katılmak. Çünkü kurs zaman zaman özel gereksinimli bireyleri gezi düzenleyip camilere götürüyor. Gönül ister ki, değerli hocalarımız ve öğrencilerimizle birlikte o güzel gezilere katılmak. Gönül istiyor ama beden izin vermiyor.

Programın sonunda ben sahneye çıktım fakat konuşmadım. Yıllardır süregelen bir öksürüğüm var. Omurga yamukluğu nedeniyle öksürüyorum. Hareket ettiğimde konuşmaya çalıştığımda öksürük krizi tutuyor. Doktorlar, “Omurga yamukluğumun olduğunu, bu yüzden öksürdüğümü.” söylediler. İmtihanda olduğumu biliyorum ve dayanmaya çalışıyorum.

Yapay zekâ ile seslendirilen, etkinlikten iki gün önce kaleme aldığım yazımı yayınladılar.

Yazı da birçok konu vardı. Onlardan biri, beni ziyarete gelen hanım hocalarımıza söz ettiğim konu, özel gereksinimli bireylerinde engelsiz bir şekilde camilere veya Kur’an okumayı öğrenmek için kurslara gidebilmeleriydi. Özellikle de tekerlekli sandalyeli bireylerin rahatlıkla Kur’an kurslarına gidebilmeleriydi. Hocalarımızdan Allah razı olsun, araştırmaları sonucu; gördüm ki, Sakarya’da birçok nokta da engelsiz camilerimiz varmış. Bir yandan hocamız engelsiz camilerimizi söylerken, bir yandan karşımızda, barkovizyonda yayınlanıyordu. Önemli olan biz özel gereksinimli bireyleri, engelsiz camilerimizin bulunduğu noktalara ulaştıran bir araç. Hani büyük yolcu arabaları oluyor ya, onlardan olabilir. Tabii bunu yetkililer daha iyi bilir. Bizler de isteriz camilerin, Kur’an kursların doyumsuz maneviyatını tatmayı. Biz de isteriz herkes gibi Kur’an kurslarında Kur’an dersi almayı.

Gelelim benim Allah için ne yaptığıma. Elimden geldiğince Yüce Allah’ın biz Müslümanlara emrettiği ibadetleri yerine getirmeye çalışıyorum. Allah’ım inşallah kabul etsin.

Programın sonunda Sakarya Erenler ilçe Müftüsü Sn. Ahmet Koç, sahneye çıkıp anlamlı bir konuşma yaptıktan sonra, bizlere kendi elleriyle hediyeler sundu.

Başta bu güzel etkinliği düzenleyen Sn. Müftümüz Ahmet Koç’a, hocalarımıza,  etkinliğe katılanlara teşekkürlerimi iletiyorum.

 

Dipnot: Etkinlik, 04 Aralık 2023 tarihinde yapılmıştır. Bazı aksilikler nedeniyle yazı gecikmiştir.

 

Bir dipnot daha, müftülük için yazdığım yazıyı merak edenler,

 

@rukiyetureyenfkofficial İnstagram adresime bakabilirler.

 

 

                                                                               

Rukiye Türeyen
MERHABA BEN SAĞLIĞINDAN YOKSUN YAZAR RUKİYE TÜREYEN. BİR KİTABIM VAR. İSMİ: "KANADI KIRIK MELEK'İN KANADINA TAKILANLAR" İKİNCİ KİTABIMLA ÇOK YAKINDA SİZLERLE OLACAĞIM İNŞALLAH.
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Come backkk(bırakma beni)

Come backkk(bırakma beni)

Sonraki
Kırılgan Bir Moloz: Bir Hayat Hikayesi

Kırılgan Bir Moloz: Bir Hayat Hikayesi

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.