Kimden saklıyoruz? Kimden saklanıyoruz? Kim için?
Bu sorular dönüp doluyor kafamda.
Herkesin ara ara zebellah gibi üzerine çöken düşünceleri, anıları, korkuları var elbet. Aklımıza geldiğinde ‘aman düşünme şimdi’ deyip kovaladıklarımızdan bahsedeceğim bugün, kovalayamadıklarımız başka günün konusu olsun.
Kovaladıklarımız, yani kovalandıklarımız.
Biri “Nasılsın?” diye sorduğunda aklımızdan ilk geçenlerden bahsediyorum, ağzımızdan çıkan otomatik “İyiyim”lerden değil. Kendimizden sakladığımız ve minimal bir zaman diliminde bile olsa bilinçaltından yükselen o fısıltılar. O duraksama anı.
“İyi miyim?” diye sorun arada kendinize.
Cidden. İyi misiniz? Olabilirsiniz ama olmak zorunda da değilsiniz. Değiliz, hiçbirimiz. Problemlerimizi küçümsemek veya hemen ‘daha kötüleri de var, halime şükür’ demek zorunda değiliz.
İyi olmamakta sorun yok.
İçinde bulunduğumuz sıkıntılı durumlar genellikle kaçındığımız duygular, bastırmaya çalıştığımız düşüncelerden kaynaklı. Belki de “iyi olma” halini sadece bu şekilde başarabileceğimizi sanıyoruz da ondan böyle bocalıyoruz. Halbuki öyle mi! İyi olmaktan ziyade ‘kabullenme’ye ihtiyacımız var bizim. Olduğu gibi, olduğumuz gibi kabul etmeye.
İYİYSEN, kabul et iyi olduğunu. İyi olmakta bir sorun olmadığını kabul et.
Bu cümle absürt gelmiş olabilir bazılarınıza. Halbuki iyi olduğunu kabul etmeyenlerimiz de var. Ama bu başka bir yazının konusu.
İYİ DEĞİLSEN, kabul et iyi olmadığını. İyi olmamakta bir sorun olmadığını kabul et. Zorla gülümsemek zorunda veya sosyal medyada muazzam mutlu bir hayata dair paylaşımlar yapmak zorunda olmadığını mesela, kabul et.
Kabul etmek; “sal gitsin, dünya kötü, depresyona girdiysen orada kal” demek değil.
Hislerini olduğu gibi gör. Hemen değiştirmek, hemen “iyi olmak” zorunda değilsin demek. Zaman ver kendine. Onları hissetmekte özgür olduğunu bil. Kaçma ki kovalamasınlar. Dur ve gör onları apaçık, korkuların o zaman yok olacaklar.
“Ne demek istiyorsun ‘hislerden kaçmak’ derken?”
Hani, en basitinden, ağlamamaya çalışırız ya kendimizi sıkıp? Nasıl gereksiz bir öz-savaş hali! Halbuki ağlasak ne var? Herkes ağlasa. İçinden geldiği gibi. Gizlemeden ve bunu bir zayıflık olarak görmeden.
Ya da herkes gülse keşke komik gelen her durumda. İçinden geldiği gibi bıraksa kahkahasını, sıkmasa kendisini. ‘Ayıp olur.’ diye düşünmese keşke!
Hapşırık, mesela, tutarsan öldürebilir insanı.
Hisler de öyle. Öldürür de süründürür de. O yüzden dürüst olmak önemlisi, en azından kendimize.
İçinde bulunduğun durum her ne ise ve bu durumda ortaya çıkan içinden gelen hisler nasıl hisler ise hepsi normal. Hepsini hissetmek olağan. Önce kendine zaman tanı. Hisleri öcüleştirmeden anlamaya çalış onları. Neden oradalar? Sonra kendine bununla ilgili bir şey yapmak için alan açarsın.
Şimdi tekrar soruyorum:
İyi misin gerçekten? Her şey yolunda mı?