Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım intihar etti. Daha önce denediği, bazen vazgeçtiği bir
şeydi ama sonunda yaptı. Hepimiz şok olduk ama bir yandan da şaşırmadık. Ritüelleri yerine
getirdik ve kendi köşemize çekildik. Bu da hep aklımda olan ama üzerine düşünmeyi reddettiğim
bir konuyu önüme koydu. İntihar etmeliyiz miyiz, kalmayı mı tercih etmeliyiz? O geçtiğimiz ince
çizgi nerededir? İşte bugün, kendi deneyimlerimden de yola çıkarak bu sorulara cevap arayacağım.
İntiharın bir seçenek olduğunu fark ettiğimde 16 yaşındaydım, bir travmadan hemen
sonraydı. Okuduğum bir kitapta “İntihar kendi ölümünü seçebilmektir.” diyordu.
İntihar kendi ölümünü seçebilmek ve dahası intihar eden için bütün acılara son vermektir. Meselenin bana göre olan temelinden başlamak istiyorum. Neden intihar isteği duyuyorum? Sanırım ilk düşündüğüm şey çok da mutlu olmadığım, bazen mutlu oluyorum ama bu yeterli değil. Bir gün öleceğimi biliyorum ve bunu biraz öne çekmenin bir zararı var mı bundan çok emin değilim. Dahası insanları ve dünyayı kötü buluyorum, böyle bir dünyada yaşamak istemiyorum. İnsanlarla etkileşime geçtikçe ve yaşananları gördükçe kendimi kirlenmiş hissediyorum. Ve intihar bütün bunları çözebilme yetisine sahipmiş gibi.
Peki ya Ölümden Sonrası?
Ölümden sonrasına inanmıyorum. Ölünce başka bir boyuta ışınlanacağımızı da düşünmüyorum.
Öleceğiz ve bitecek. Acı da bitecek, sevinç de bitecek, kaygı da bitecek keyif de. Zaten gelmeyi
kendimizin seçmediği bir dünyada neden kalmaya devam ettiğimizi de anlamıyorum. Eğer hiç
doğmasaydık bütün bunlar yaşanmazdı, intihar diye bir ihtimal hiç olmazdı. Bazen cevabı bildiğimi
düşünüyorum, intihar etmeliyiz çünkü burada yaşamaya değer bir şey yok. Yaşamak için bazı küçük
sebepler görüyorum sadece ama artık eminim ki insan bundan da vazgeçebiliyor. Hayatta kalmak
insanın en güçlü içgüdüsü ama acı o kadar ağır ki her şeyin önüne geçebiliyor.
İnsanın kendisini savunmasını geçtim, kendi kendinin katili olabiliyor. Bu yüzden bir yerde insanların neden intiharı seçtiğini, nasıl hayatından vazgeçtiğini anlayabiliyorum ve onları suçlamıyorum. Hatta bazen o ince çizgiyi geçtikleri için onlara saygı bile duyuyor olabilirim. O ince çizgi neden/nasıl geçilir bunu anlamıyorum işte. Bu yazıda intihar edenlere güzelleme yapmayı planlamıyordum ama onların
yaşayanlardan daha güçlü olduğunu bile düşünüyorum bazen. Her şeyden vazgeçebilmek, kendinden vazgeçebilmek büyük cesaret ister çünkü. Sonra buna da karşıt cevaplar bulabiliyorum.
Yaşamak Cesaret İster
Bir yandan da diyorum ki, o zaman hayatta kalmak da büyük cesaret ister. Bir şeylerle
yüzleşmek, bir gücün karşısında durabilmek de ancak güçlü olmakla, kalabilmekle ilgili. Ama
intihar etmemek aynı zamanda kolayı seçmek gibi de geliyor. İntihar bütün ihtimallerin bitmesidir
demişti biri ya da okumuştum bir yerde. Bütün ihtimaller son bulur intiharla, hayatta kaldığımız her
an işte buna sarılıyoruz. Hayatta kaldığımız her saniye yeni bir ihtimal bağlanıyor hayatımıza ve
biliyoruz, bütün sorunlarımız için bir çözüm yolu bulunabilir, bu ihtimale sarılıp hayata devam
ediyoruz. Sanırım benim anlayamadığım bu kadar hayat dolu ve umutlu olmak, olabilmek. Sahi
neden intihar etmemeliyiz?
Buna tek bir cevabım var ve aslında beni çok da tatmin ettiğini
söyleyemem. Yaşananlardan sonra gördüm ki, insanlar ölüyor ve arkasında mükemmel bir hüzün
bırakıyor. O intihar etti ve hepimizi cehennemiyle/cehennemimizle baş başa bıraktı. Eğer intihar
etmiyorsak bence bizi sevenlerin de katili olmak istemediğimizden, yoksa başka bir sebebi yok. En azından benim için. Çünkü belki de hiç gerçekleşmeyecek bir şeyin ihtimaline tutunmak bana
sadece romantiklikmiş gibi geliyor.
Toparlamam gerekirse, hayır sorularımın cevaplarını bulamadım ama en azından
düşüncelerimi bir düzleme yerleştirdim, artık sorularım kafamdaki düşüncelerden ibaret değiller.
Bundan sonra buradan ilerleyip bunlara cevap bulabilir ya da denemeyi seçebilirim. Ve umarım bir
gün iki taraftan birini seçecek kadar cesur ve kararlı olabilirim.