Bu sabah nedense saat çalmadan uyandım. Saatim 06:43’te çalar, biraz daha uyur 07:00’de kalkarım. Geceyi çok sıkıntılı geçirdim, garip rüyalar gördüm. Kimisinde babaannemin 5. Kattaki evinden bahçeye atladım, kimisinde köpeklerle mücadele ettim. Şubat ayının ortasında olmamıza rağmen, sırıl sıklam ter içinde uyandım.
Gayri ihtiyari yanıma baktım. Ömer yoktu. Ne kalktığını ne çıktığını duydum. Kendimi inanılmaz garip hissediyorum. Kalbim öyle hızla atıyor ki, tansiyonum yükselmiş olabilir. Hasta gibiyim ama değilimde. En azından boğazım acımıyor, öksürmüyorum, ateşim yok. Ağzımda geceden kalma bir tat var. İçki filanda içmedim. Uyku tadı.
Zar zor kalkıyorum yataktan. Midemden gelen gurultulara takılıyor kulağım. Karnım acıktı heralde. Heralde diyorum çünkü açlık hissetmiyorum. Yataktan doğruca tuvalete gidiyorum. Halbuki ben sabahları telefonsuz tuvalete hiç gitmem. Unuttum! Bence bu bile hasta olduğumun göstergesi olabilir. Sanırım işe gidemeyeceğim. O da olmaz ki. Bugün çok önemli bir ameliyata girmem gerek. Küçük bir kız çocuğunun geçirdiği kaza sonrası eksik kalan kulağını tamamlayacağız. Küçük kız, ismi Evra, o kadar mutlu oldu ki artık kulağının normal gözükeceğini duyduğunda. Mutlaka ama mutlaka bu ameliyata girmeliyim. Haydi Ayfer! Kendini bırakma, sen hiç sevmezsin öyle kendini bırakmayı. Elini, yüzünü yıkayıp, dişlerini de fırçaladıktan sonra kendine geleceğine eminim. Ömer’de ne ara çıktı evden! Lazım olduğunda hiç yanımda olmaz zaten. O anca eleştirsin dursun… Ah Ömer keşke evlendiğimiz zamanlarda ki gibi kalabilseydin, bende kalabilseydim ama her evlilikte olduğu gibi yapamadık. O aşkı yaşatamadık, bizde de aynısı oldu. Evlilik aşkı öldürdü. İlk yılların heyecanı, uçan balon misali uçtu gitti, biz arkasından bakakaldık.
Aynada kendime bakıyorum, yüzüm bembeyaz. Gözlerim kızarmış. Dişlerimi fırçaladım ama o garip tat hala ağzımda ve midem bulanmaya devam ediyor. Yok yok biraz daha yatacağım. Bu şekilde araba kullanmam zor. Araba kullanamazsam ameliyata da giremem. Ben ben değilim şu an. Zar zor kendimi yatağıma atıyorum. Evimiz minicik. Tek oda olanlardan. Evin en sevdiğim yeri yatak odamız. Duvarlarınız açık mavi, bir kanadını irili ufaklı nazar boncuklu bir duvar kâğıdı ile kaplatmıştık. Nazar boncuğu benim uğurum, Üzerimde mutlaka taşırım. Küpesiz ve mavi boncuksuz asla çıkmam. Perdeler nazar boncuklarının sarısının renginde. İçimizi açsın diye sarıyı seçmiştik. İki kanat cam Fransız kapı direk bahçeye açılıyor. Perdeleri kapatmadan uyumaya bayılıyorum çünkü bahçemizdeki güller muhteşem. Hem görünüşleri hem kokuları beni cezbediyor. Bahçıvanımız resmen bir gül bahçesi yarattı bize. Aşkın çiçeği güllerle dolu bir bahçemiz var ama evin içinde o aşktan eser kalmadı. Neyse ya yine kendi kendimi doldurmaya başladım. Aşk yoksa tekrar canlandır be kadın. Senin de Ömer’den kalır yanın yok, sende hep şikayettesin. Yatmadan bahçeye açılan kapıları açıyorum. Hava da pek soğuk, serin hava biraz kendime getirir beni diye düşünüyorum. Şubat ayında güllerden eser yok. Sadece sapları gözüküyor. Bahçe ihtişamını yitirmiş şimdilik. Yorganın içine giriyorum. Titremeye de başladım, kapı açık olduğundan olsa gerek. Bugün kafayı evliliğimize iyice taktım. Ondan hasta oldum galiba. Doktorum ama kendime hiç faydam yok. Estetik doktoru olacağıma aşk doktoru olsaydım keşke. Mesleğimi en çok sevdiğim zamanlar gerçekten ihtiyacı olan hastaları ameliyat ettiğim anlar, Evra gibi, ama onada gidemeyeceğim belli. Mesaj atıp ameliyata giremeyeceğimi haber vereyim. Sonra uykuya daldım. Uyuyor muyum uyanık mıyım tam anlamıyorum. Sesler geliyor, kalkıp bakacak halim yok. Bip sesleri beni çok rahatsız ediyor. Hastane de duymaktan bıktım, neden rüyamda var. Bir koşturma var etrafımda, ne olduğunu anlamıyorum, bu insanlar neden yüksek sesle, bağırarak konuşuyor. Bahçeme girmişler, hatta odamda, yanıbaşımdalar. Rüyadan uyanmaya zorluyorum kendimi, bu kargaşadan ancak öyle çıkacağım belli. Keşke tekrar yatmasaydım. Kalbimde bir ağırlık var. Hızlı mı, yavaş mı atıyor anlayamıyorum. Kalk Ayfer kalkta şu kapıları kapat. Zatürre olacaksın valla! Kalbimin üzerinde ki baskı çok arttı, rahatsız edici de, gözümü açıp uyanamıyorum ki bu saçma rüyadan. Ömer’ e de kızmadan duramıyorum, evden çıkmak için beni beklesen ne olur be adam. Bu kabuslarla uğraşmazdım, atıverirdin beni hastaneye. Ama yok, bencillik hat safhada, hep onun istekleri olacak. Şu hayat ne garip. Sen yıllarca oku doktor ol, hem çok çalış hem şansın sana yardım etsin, ülkede aranan bir estetik cerrah ol, güzel para kazan, herkes sana ameliyat olmak için sıralara girsin ama evde yine hizmetçisin, yine yapamayansın, yine haksızlığa uğrayan, yine kocanın sen istesende istemesende yatak zevklerine yarenlik edensin! Evin kadınısın…neyseki Ömer yatak zevkleri konusunda pek başarılı. Allah allah nasıl rüya bu yahu,
Insanların sesleri odamın içinde, kulağımın tam dibinde vızıldıyorlar. Hatta Ömer’in sesini duyar gibiyim. Ayfer gözlerini aç diye bağırıyor mu ne? Gözlerimi açamıyorum ki. Deniyorum olmuyor. Üzerimde eller dolaşıyor, sanki pijamamın üzerini çıkarmaya çalışıyorlar ama kim bunlar göremiyorum. Fantezimi yapıyoruz yoksa, yine Ömer’in sesi kulaklarıma ulaşıyor. Ayfer seni çok seviyorum, gitme, benimle kal, aç gözlerini.
Canım Ömer, bana niye gitme diyor ki, duruyorum olduğum yerde, nereye gideceğim, çok istediğim ameliyata bile gidemiyorum ben. Uyuyorum, çeçe sineği soktu beni galiba. Şu amazonlar da sokunca uyku verip öldüren sineklerden. Kesin çünkü uyanamıyorum.
Ay sıkıldım. Bitsin bu rüya zira bastılar beni. Hele şu insanların bağırmalarının arasında kulağımı tırmalayan bip sesleri yok mu yetti. Çekilin üzerimden. Tam bu anda kalbime elektrik çarpıyor. Kuş gibi çırpınıyorum, titriyorum. Yanık kokusu duyuyorum. Anlamsız sesler hala burada ve ben hala uykudayım. İkinci elektrik çarpması beni sarsıyor, tekrar çırpınıyorum ama kalbim ağrıyor. Bu aşk ağrısı değil gerçek kalp ağrısı. Kalbim de bir ağırlık. Çarpmıyor sanki, bip bip sesleri tek bir bipe dönüştü. Uzun, keskin, kulakları tırmalayan ir biiiiip. İnsanlar yok oldu. Ömerin sesi yok oldu. Üşümüyorum. Gözlerimi açtım sonunda. Kalkıyorum çıplak ayak. Fransız kapıların arasından geçip bahçeye çıkıyorum. Toprak ayaklarımı acıtmıyor, aksine pamuktan bir yolda uçarcasına yürüyorum.
Arkama bakıyorum istemsizce, Ömer ağlıyor, bağırıyor.
Ayfer seni çok seviyorum!
Ah be Ömer öldüm ben!
Keşke bunu ölmeden önce söyleseydin,
Bende sana söyleseydim…