Hayatımızda hep varolan zayıf ve güçlü kavramlarına dışarıdan bakamadığımız anlar olduğunu ve bazen kendimizi sırf başımıza gelen olaylar yüzünden güçsüz gördüğümüz bir konumda benliğimize kızarken bulabilmişizdir. Herkes bir kez olsun kabullenemeyeceği bir olay yaşadığında kendini zayıf hissetmesine rağmen dışarıya duyduğu özgüvensizlikle ben güçlü duracağım diyerek kendi doğrularından uzaklaşmıştır.
Peki, gerçek zayıflık nedir, güçlü olmak her daim gerekli midir? Kendi penceremizden bazı hayatları içeri almak istediğimizde size büyülü gelebilecek hatıralara da davet açarız. Daha önce hiç tanımadığın bir yabancının seni bu kadar mutlu edebileceğini de bilemeyeceğin gibi hayatında ne gibi bir yer kaplayacağını da tahmin edemezsin.
Bazen bazı şeyler yaşanmalı ve sen o insanı tanımalısındır. Hayatında edindiğin tecrübelerin seni sen yaptığı gerçeği gibi hayatına aldığın hayatların da seni sen yapmakta eksileriyle artılarıyla, bazen de bir ders vermek amacıyla bulunması gerektiğini öğrenirsin.
Güçlü olmak kavramı, küçük çevremizde bile bir ego savaşı haline gelmişken tam olarak ne anlama geldiğini tam kavrayamamak da oldukça normaldir. Bir insan hayal edelim ve sizin hayatınızın istemeden de merkezine oturmuş ve onsuz bir hayatı uzunca bir süre deneyimlemek istemeyeceğiniz kadar önemsediğiniz, kendinizi onunla güçlü bulduğunuz biri olsun. İnsanlar birbirine bağlanmak ister, en istemeyeni bile gördüğü bir ilgiye kanıp kendini hiç olmadığı noktalarda bulabilir. Bu kişinin sizin için önemli olduğu o evre hala devam ederken bir baktınız o kişi aslında sizi hiç sevmemiş ve hayatınızda olmanın onun için çoktandır bir önemi kalmamış.
Peki, bunu ondan duymasanız bile bunu hissetmek, o küçük dünyanızda sizi nasıl hissettirir? O güvenli alanınızdan sıyrılıp bu gerçeklikle yüzleştiniz. Kırgınlık, zayıflık, hiç sevilmemişim hissi veya aklınızı kurcalayacak kadar çok, hayatınızı iyileşene kadar darmaduman edecek kadar bir düşünce silsilesi oluşturur ve bir daha ne o insan sizin için doğru olmalıdır, ne de doğru olmasını istersiniz. Doğru olmasını isteseniz dahi bir şeylerin değişmeyeceğini bilmek, size büyük bir ders verebilir. Bu durumda size dünyanın merkezindeymiş kadar güçlü hissettiren bu kişinin, aslında sizin dünyanızın merkezinde yaşayan ve kontrolü ele geçirmiş olduğunu fark ettiğinizde işler tersine döner. İşte o zaman ego dediğimiz benliğimiz ve doğrularımız gerçeklikle çatışır. Bu durumda normal bir insan olarak, istemeseniz bile hüzünlü bir ruh haline bürünerek üzülür ve elinizden gelse gün içinde hiçbir şey yapmamak istersiniz. Bir tarafın zaten gitmek istediği bir hikayede, diğer taraf bunu bilerek ayrılmak zorunda kaldığında hangi taraf daha zayıftır, hangi taraf güçlüdür sizce?
Ya da güçlüyü zayıfı, yanlışı doğruyu hesaplamak için doğru bir an var mıdır? İnsanlar hayatlarından o an isteyerek veya istemeyerek bir insanı çıkarttığında kabul etmek istemezler. Kabul ettiklerini sansalar bile, içinde bir yerlerdeki o alışılmışlığın illüzyonuyla beraber gitmişken bile gitmez, gitse bile döner diye düşünürler. Zayıflık olarak gördüğümüz mutsuzluk, hüzün, alışılmamış yalnızlığın doğurduğu boşluk gibi hislerin gün yüzüne çıktığı vakit, insan kabullenmeyi gerçekten reddeder. Kendini dış dünyaya ne kadar mutlu ne kadar aşmış gösterirse o kadar olmuştur, o kadar doğru bir karar vermiştir. Aslında üzüleceğin bir karar senin için aynı zamanda yanlış bir karar mıdır noktasında katılmadığımı söylemek zorundayım.
Asıl güç, hüznünü de kucaklayabilmek normal bir insan olarak, bir insana değer verdiğini kabul etmek ve karşılığının var olmadığını anladığında üzülebilmektir, sorgulamaktır, denemektir, adım atmaktır veya bir daha adım atmaman gerektiğini bilmektir. Giderken bile bir adım atanın aslında siz olduğunuzu fark edebilmeniz gibi biten iletişimlerin de sonucunu yaşamak, kendiniz için büyük ve güçlü bir adımdır aslında. Çevrenin senin üzüldüğünü görebilmesi ve bunun paylaşabilmendir çünkü zaten senin doğrun budur. Sen sevmişsindir, değer vermişsindir ve aslında sevilmediğini düşündüğünde senin mutlu olmaman gereken bir sürece de ihtiyacın vardır.
Asıl zayıflık nedir noktasında ise konuya başka bir pencereden daha bakalım, bu sefer karşınızdaki bu kişinin sizden gittikten hemen sonra başkasının penceresini kolaylıkla tıklattığını ve hayatına devam ettiğini düşünelim. Bu gerçekten hayatına devam etmek midir? Birkaç cümle önce alışılmamış yalnızlık demiştim. Siz bu hikayede, üzülmeyi reddetmenin yanlış olduğunu kavrayıp bir ilişkinizi kaybettiğinizi ve bu üzüntüyü saklamanın sizin doğrunuz olmadığını kavradınız. Kendi egonuzun yani benliğinizin bunu kabul ettiğinde, bunu bir zayıflık olarak görmediğini anladığınız aşamalar üstünde durduk. Bunun bir güç olduğu ve artık hayatınıza başka bir insanı dahil ederken artık aynı pencereye, o aynı küçük çerçevesine bir daha aynı bakmamanız gerektiği dersini alarak ve iyileşerek devam ederken karşınızdaki örneğe baktığınızda aynı şeyi söylememiz mümkün diyebilir miyiz? Bu kişi, size dahil olduğu hayatı, sizin terk etmenizi sağladığı bir noktada ve belki de içinde o da üzgünken o yalnızlığın yarattığı korkunun altında ezilerek başka bir pencereye gitmeyi tercih etti.
Şimdi bu perspektiften baktığınızda çoğumuza göre belki hayatına devam eden taraf siz değil o gibi gözükse bile gerçek zayıflığın ve dersini asla alamayacağı bir noktada bulunan tarafın duygularını reddeden ve sadece yalnızlığa korkusundan sırtını dönmüş taraf olduğunu fark ettiğimizde aslında bir şeyler değişecektir. Belki bunca zaman o alışamadığı yalnızlığı örtmek için bile sizinle bir hayata başlamış ve bir önceki pencereyi atlatamadan sizin pencerenizi de aynı korkuyla tıklatmıştı.
Birini hayatımızda bir noktaya koyup önemsediğimizde ve o insanın yeri boş kaldığında dolduramadığımız yerde oluşan o hüznü kucaklamak da insani bir davranıştır ve sizi güçlü yapan, doğrularınızdan koparmayan da budur. Zayıflık, korktuğumuz şeyleri yaşamamak adına kendi doğrularımızdan uzaklaşmak, kendimizi kandırmaktır. Hayatta bazen zayıflık diye adlandırdığımız şeylerin aslında ne kadar güçlü olduğumuzu bize hatırlattığını unutmamalıyız. Bu örnekte yalnızlıktan ve duygularından korkan bir insanı örnek versem de basit duygularımızın sadece güzel taraflardan ibaret olmadığını ve hayatta mutlu olmak istiyorsak başta kendimiz için, kendi benliğimiz için mücadele etmemiz gerektiğini söylemek için bunları yazıyorum.
Lütfen geri dönüp baktığınızda, eğer bir şeyler yapmak istediğiniz ama bu ne der düşüncesiyle emin olamadığınız durumlar varsa, yapın derim. Kendinizi zayıf görmekten uzak, kendi doğrunuzun olduğuna inandığınız şeyleri yapın. Yapın ki karşı tarafın da aslında ne kadar zayıf olduğunu ve belki de verdiği (vermediği) cevapla sizin için ne kadar yanlış olduğunu anlayın. Kaçmadan, korktuğunuz şeyleri yapmaktan korkmayan, güzel şeyleri sahiplenirken ardından gelecek üzüntülere de açık olarak yaşayın hayatınızı. Hayat korkmak için çok kısa, zayıf ve güçlü kavramı da kişiye özgüdür ama sizin kendi doğrularınızı benimseyerek yaptığınız hiçbir şey sizi zayıf kılmayacaktır. Aksine denediğiniz için güçlü olan taraf hep siz olacaksınızdır.
Umarım gerçekten sevdiğiniz için birilerini hayatınıza dahil edersiniz, kendi doğrularınız olur ve kendi gücünüzün farkına varırsınız. Vakit ayırdığınız için teşekkürler.