“Güzel kızım tut ellerimden bugün seninle parklarda sabahlayalım. Uyumayalım hep sallanalım bu renkli salıncaklarda. Belki sallanırken uykumuz gelir ama boşver dağıtalım bu gece uykumuzu biz uyanık kalalım. Diyorum ki şu kocaman kaydırağın en tepesinden bırakalım kendimizi. Hem belki sen bana sarılırsın sırtımdan tren yaparız. Bankların yanında pamuk şeker satan amcayı hatırla işte ondan yine sana pamuk şeker alırız. Elindeki pamuk şekeri yerken bütün parkı süzer herkesin ayrı ayrı hikayelerini düşünür hayallerini paylaşırsın benimle. Sonra kenarları elindeki pamuk şekerinden fazlasıyla kirlenmiş olan dudaklarından dökülen tüm kelimeleri duymuş olmanın ,duyabilmiş olmanın şükrü sarar içimi. Sabahın ilk ışıkları yeryüzüyle dans edene kadar dönmeyiz eve sonsuz,hilesiz milyonlarca oyun kurup kayboluruz içinde yeterki tut ellerimden. Bana gelecekteki gelinliğinin nasıl olacağını anlat ve ben de susturayım seni susturup diyebileyim ki ne geliniliği sen zaten babanın prensesisin. Sana şarkılar söyleyemem çünkü benim sesimde yıllardır peşimi bırakmayan sigaranın en sağlam izleri var. Ben sana şarkılar söylesem sen susturursun bilirim. O yüzden sana şarkılar söyleyemem ama hayat yolculuğunda sana eşlik etmesini dilediğim birçok hikaye anlatırım sana hiç sıkılmadan daralmadan sen yeterki iste gerekirse durmadan. Gecenin sinsi rüzgarları üzerimize simsiyah bir çarşaf olup örtülünce ben tutarım senin ellerinden korkma diye yeterki sende tut benim şu ellerimden. Sabahın ilk saatlerinde parktan dönerken bir oyuncakçıya girelim seninle pembe mor ne renk dersen o renk oyuncaklar alalım sana. Eve dönüp koşup zıplayıp hiç durmadan oynayalım o oyuncaklarla. Tut ellerimden sen ellerimden tutarsan ben Güneşle tartışır geceyi haram ederim yeryüzüne. Ben anlı asırlık hüzünle buruşmuş gözleri yaşlı bir babayım benim gözyaşlarımı sil canım kızım sil ki bir daha akmasın bilsinler yerini.
Ben sana ne desem ne yapsam oluru yok bu hayallerimin ben pişmanın ellerini tutmam gerektiği o tek bir günde ellerini tutamadığım için. Bu dünya için bana verilen ceza senin bir nevi içimdeki en canlı benin ellerime bir daha asla sarılamayacağına sarılamayışına şahit olmak oldu. Ellerimden tut kalk bu yattığın yerden parka gidelim diye uzun süredir sen değil ben ağlar oldum. Canım kızım ben seni bu kadar ağlatmazdım giderdik parka tutardım elinden. Serçe parmağımı kavrardın minicik ellerinle. Bu benim kendime veda edip sana dönüşüm biliyorum ki bir süre sonra gelip sımsıkı sarılacaksın bana .daha fazla Yıpranmadan yorulmadan gel yanıma. Canım kızım baban aynı oyun parkında olduğu gibi bu kaydıraktan senden önce kaydı ve seni tutmak için kollarını açtı bekliyor kaydırağın sonunda. Korkmadan kay ben seni bütün benliğimle kucaklıyacağım sonunda. Hoşcagel prensesim. Babam.”
Yatalak kızının başucunda haftalar sonra karşılaşılan bu mektup akıllarda hiçbir soruya yer vermeyecek kadar yeterli ve yerliydi. Bir babanın trafik kazasında yatağa bağlı yaşaması gerwken kızının yaşamına dayanamayıp terk ettiği bir dünya dedi yıllar sonra tüm mucizeleri kendinde bulan kız öğretmenlik yaptığı okulundaki dar koridorun köşesinde sessiz sessiz ağlarken.