Gidelim. Rota bilmeden. Benden ve senden uzakta olan her nereyse. Senin bencilliğinden benim körlüğümden karanlığa sığınır gibi gölgeye ilişelim de yanmayalım artık. Korkarım hayalsiz kaldım. Artık hiçbir şehrin manzarası gelmiyor gözümün önüne. Sanırım sis var. Silüet, silik. İki şehri vardı oysa gecenin. Birinin dumanı üstünde biri gözümde tüten. Bana bu uykusuz şehri niye bıraktın? Gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde. Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa şiir niye?
Dinleyelim. Başka ses kâfi gelmesede. Senin hırıltından benim gürültümden başka her ne kelime varsa yabancı dudaklardan dökülen. Susalım artık istemesekte. Unutmak gerekiyorsa hatıraları ve yine de onlar konuşuyorsa çekilsin şiir sineye.
Ölelim. Yaşamak her neredeyse onu orada bulup birbirimize sezdirmeden öldürelim birbirimizi. Sen yoluna bak ben yoluma ve hayat namına hiçbir şey kalmasın geriye. Çünkü herkes öldürür sevdiğini. Ve herkes öldürdü diye ölmez.
Çalalım. Sen kemençeni ben kemanı. Birbirimize hiç dinletmeden. Ne senin telin karışsın ne benim yayım. Ne sen karalara bürün ne ben telli duvaklı gelin olup kefene sarılayım. Siyahı taşıyamazsın incesin ipince ve gülüşün cenazem.
Gittim, dinledim, öldüm ama çalamadım henüz.
Bir gün kendimden çalacağım seni. Mırıldanacağım ve kimse duymayacak sözümün aksine. Sonrasını bilmiyorum. Belki o gün sensizliğim çarpacak suratıma. Yıldızlar parlayacak ve sen söneceksin. Belki tam tersi. Öyle ya da böyle duyulmayacak kainatın hiçbir noktasında. Oysa tam tepede olacak evrenim, gecem, notam.