Gitmek ve Gidilmek: Devam Etmek Ne Kadar Zor?

Kaynak belirtilmedi

Hayatta hep yarım kalan bazı şeylerimiz olacak.

Aşklarımız, işlerimiz, dostluklarımız, eğitimimiz, sağlığımız ya da hobilerimiz.

Bazı şeyler bizimle, yalnızca yolun bir noktasına kadar beraber yürüyecekler. Kalan kısmında ise bizi yeni alışkanlıklara, yeni insanlara, yeni bir kişiliğe doğru yönlendirecekler.

Böyle bir noktada, insan gideni bir şekilde tutmak istiyor, kaybetmekten korkuyor, yeni bir alışkanlık kazanmak ona çok ütopikçe bir şeymiş gibi geliyor, gidenin yerine başkasını koyması gerekmesin istiyor.

Bu konuya da değinelim biraz. Gidenin yeri dolmaz, dolmamalı da.

Gidenlerin yerini doldurmak gibi saçma bir düşünceye girmemeliyiz şayet gittiyse yerini neden doldurmak isteyelim, neden boşluğu rahatsız edici gelsin ki bize?

Sonuçta gitme eylemi, henüz bir seçenek iken gitmekten vazgeçebilirdi mevzubahis kişi lakin vazgeçmekten ziyade gerçekleştirmeyi, gitmeyi seçti.

Bu yüzden bile isteye veda eden bir insanın yerine yenisini koymak kadar mantıksız, acizce bir şey yok bana göre. Zira bir insanın, tıpkısının aynısını bulamazsınız, hiçbir şekilde bulamazsınız, bulduğunuzu sanmak, bulduğunuza inanmak istersiniz sadece.

Gerçeklerle ne kadar erken yüzleşirseniz o kadar iyi olur. İstenmedik, istemediler.

Bir insan bizi hayatında istemiyorsa onun hayatında kalmak için, gereksizce bir çaba sarf etmemeliyiz. Kendimizi gözünde düşürmemeliyiz.

Sebebini sormamalı, ardını astarını aramamalı, olayları büyütmemeli, kavga çıkartmamalıyız.

Gitti sonuçta. Gitmek istedi ve gitti.

Gerisinin ne önemi var ki?

Gitti sonuçta ve geri gelmeyecek değil mi?

Kimseye muhtaç değiliz, hele ki yarım bırakan insanlara, hiç ama hiç muhtaç değiliz.

Demek ki tamamlanmamız gereken insanlar onlar değildi, başkasında gizli bizim en güzel, en hırçın dalgamız en güzel denizimiz.

Dost olsun Aşk olsun her ne olursa olsun, bittiği için oturup üzülmeye, durmadan iğneleme yapmaya, bir şekilde o nokta ile alakamız olduğunu belli etmeye çalışmaya, hain ilan etmeye, hiçbirine gerek yok ve hiçbirinin lüzumu yok.

Gidenlere saygı duymayı öğrenmezseniz eğer bir gün sizin de gitmeniz gerekir ve siz gittiğiniz zaman ise size de saygı duyulmaz, çünkü muhtemelen gitmeyi bilmeden gitmeye çalışırsınız.

Ortalığı yakar yıkar, çuvallar dolusu inciri berbat edersiniz. Her yeri aleve verip o şekilde gidersiniz. Çünkü siz gitmeyi bilmeden gitmeye itilenlerdensiniz, sırf bir zamanlar sizden gidildi diye gitmek isteyenlerden sadece birisiniz.

Gitmek için gidenler, belki sudan sebepler ile gidenlerdensiniz, kendinizi kandırmanın alemi yok, siz sırf sizden gidildi diye gidenlerdensiniz.

Bu da bence gitmelerin en saçma ve gereksiz olanı. Sırf intikam ateşiyle yanıp tutuştuğunuz ve o ateşi her geçen gün daha da körüklediğiniz için, biriktirdiğiniz kin ve nefreti, birden masum bir insanın ya da olayın üzerine boşaltarak kendinizi güçlü hissetmeye çalışıyorsunuz.

Gitmenin hiç gerekmediği bir yerden gitmeye çalışıyorsunuz ve bir insanda derin bir yara açmak üzeresiniz. Zararın neresinden dönseniz kardır elbet. Tam şu anda dönmelisiniz.

Birinin intikamını bir başkasından almak, yalnızca o bitmek bilmeyen egonuzu tatmin edecek, size de harici bir karakter gelişmesi yaşatmayacağı gibi, olan karakterinizden de büyük bir parçayı koparacaktır sizden.

Neticede gitmek dediğimiz eylemi gerçekleştirmekte bir yürek ister ve her insan, eline bavulunu aldıktan sonra öyle kolayca çekip gidemez.

Ardına bakar kimisi. Yaşattıklarına bakar, hatta gerektiğinden daha da uzun bakar ve bir bakar ki boynu tutulmuş, önüne bakamaz olmuş. O yüzden geçmişte takılı kalmamak gerek, özellikle gitmek istiyorsanız, geçmişi gözden çıkarmayı göze almış olmanız gerekir.

Yoksa siz değil gitmek, bavulunuzu toplarken bile hep bir şeyleri odanızda unutur, geriye dönebilmek için açık kapılar bırakırsınız kendinize.

Bu şekilde gidilmez, vura kıra gidilmez. Halen daha savaşmaya gücü olan bir insan zaten o gücünü tüketmeden gidemez! Kendine ve partnerine veyahut dostuna, ailesine, haksızlık etmiş olur eğer tüm çareleri tüketmeden giderse.

Gitmek son değildir diyenler vardır muhakkak, kader ismimizi bir kere aynı yazdıysa şayet elinde sonunda tekrar birleştirir mottosuna inananlar. Yanılıyorsunuz, daha doğrusu yanılmıyorsunuz ama fazla genelleme yapıyorsunuz bu konuda.

Zira herkesin yarım elması taze kalacak diye bir şey yok, bazıları çürüyecek ve dışarıdan bakıldığında eski ihtişamını kaybedecek. Bazıları geçmişi ile son bir yüzleşme şansını hiç bulamayacak. Geçmiş onlar için tamamen geçmişte kalacak.

Giden mi? Gidenler hep suçlanacak. Gitmek üzerine ne kadar yazı, kitap, makale hatta akademik çalışma yapılırsa yapılsın, yazılırsa yazılsın, gidenler hep suçlu olarak görülecek, sadece azınlık bir kesim, gidenlerin içindeki yarayı anlayacak kapasitede olacak.

Peki neden; Gidenlere neden bu kadar yükleniyoruz?

Cevabı basit. Gidenler yüzünden.

Evet, gidenler. Ama nankörce gidenler ama bencillikle gidenler ama gitmek için gidenler. Sırf daha iyisini bulmak ya da bulduğu için gidenler. Saygısızca gidenler yüzünden, her gideni suçlu görmeye başladı insanlar.

Gidene sebebini sorsak bile gittiği için kendimizi o sebebe inandırmak istemedik, gitmesine kızdık, kim bilir? Belki bir gün bizden de saygısızca gidenler oldu ve biz onları, onlar ile kıyasladık, hatta aynı kefeye koyduk.

Gidenler yüzünden gidenlere kızdı kalanlar, kalanlar kendini sarmayı ve tek başına savaşmayı öğrendi sonra. Yeni bir liman buldular kendilerine.

Sağlıcakla kalanlar, kendilerini o limanda çok daha iyi bir noktaya taşıdılar, kendi kendilerine yetmeyi bildikleri için, hayatlarına kazandırmak üzere oldukları bu yeni değerin, berceste limanın, kıymetini hiç bilmedikleri kadar bildiler. Yaralarını bir güzel sarıp, gidenlerin ardından son bir kez bakıp, önlerine döndüler. Ne boyunları tutuldu ne de akılları gidenlerde kaldı. Hayatlarının seyri sessiz sakin bir şekilde ilerlemeye, hatta daha bile iyi olmaya, düzelmeye, güzelleşmeye başladı.

Sağlıcakla kalamayanlar ise, paçalarından akan zehri değil limana bulaştırmak, koca koca okyanusları bile zehirlediler. O Suda yaşayan canlılar ya da okyanusun üzerindeki diğer gemiler ise bu zehirden paylarına düşeni aldılar. 5 dost misali. Eğer yanınızda zehirlenmiş dört kişi varsa sizde zehirlenirsiniz.

O da o hesap, tek bir kişi, sırasıyla önce beş gemiyi, sonra okyanustaki canlıları, daha sonra okyanusu, en son da ise okyanus ile bağlantısı olan tüm liman ve yerleşkeleri bertaraf etti kendi zehriyle.

Boyunları zaten fıtık oldu geçmişe bakıp durmaktan. Geleceğe bakmayı beceremediler ki hiçbir zaman.

Buradan da kimin, gidene saygılı, kimin, gidene nefret dolu olduğunu, kolaylıkla anlayabilirsiniz.

Şimdi son bir kez hem gidene hem gidilene, birkaç söz etmek istiyorum.

Gidildikten sonrası:

Sizden gidildikten sonrası çok önemlidir. Bakmayın gidenin kim ya da ne olduğuna. Siz sadece kendinize bakın. Demek ki herhangi bir şekilde dönüşü yok ki gidilmiş, sona erdirilmiş, geçmişte bırakılmış.

Size yepyeni bir hayat, yeni ayrıntılar ve yeni mutluluklar bırakılmış. Sıfıra döndürülmüşsünüz ve sıfır demek hayat demek, yeniden başlamak demek, hiçbir şeye sahip olmamanıza rağmen her şeye sahip olabileceğiniz bir geleceğin inşaatını tek başına yapabilme şansının ellerinizde olması demek.

Küsmeyin gidene, kızmayın da. Lanet ve bela da okumayın.

Sadece bol şans dileyin onlara.

Hayatın sınavı daha yeni başlıyor, şimdi tekrardan güvenmeyi öğrenmelisiniz, yeniden sevebilmeye başlamak için ruhunuzu tedavi etmelisiniz. Zehrinizi tam olarak akıtmadan yeni liman, deniz ve hatta okyanus arayışına çıkmamalı, yalnızlığı hiç hissetmediğiniz kadar hissetmeli, devamında bolca sosyalleşmelisiniz.

Siz şu anda liseyi bitirdikten sonra kendini iş hayatına atmaya çalışan bir genç kadar toysunuz, üniversite ise sizin için kurtlar sofrası, Atlas okyanusu olacaktır hiç şüphesiz.

O yüzden de kendinizi hazır hissedene kadar bir sonraki aşamaya, sakın geçmeyin, önce derede boğulmamadan durabilmeniz, ardından gölde rahatlıkla yüzebilmeniz, daha sonra denize açılmanız, en sonunda ise okyanusu keşfe çıkmanız gerekiyor.

Bu söylediklerimi bir zorunluluk olarak algılamayın tabi.

Sadece, inanın bana, sizden gidildikten sonra kendinizi birden derin bir okyanusa atmanız demek, ölüm fermanınızı bile bile imzalamanız demek olacaktır hiç şüphesiz.

Sürecin başa dönmesine, uzun yıllar süren birlikteliğin bitmesine bakarak “Acaba bir daha nasıl böyle bir birliktelik yaşayacağım?” diye serzenişlerde bulunup da kendinizi hemen okyanusa atarsanız, dereden yeni çıktığınızı unutmuş olursunuz ve bu da sizin canınızı, fazlasıyla yakar inanın bana.

Uzun lafın kısası, gölde yüzdük diye okyanusa hazırız sanmayın zira biz, henüz sadece yüzmeyi öğrendik, okyanusla boğuşacak seviyeye gelmemize daha var.

Gittikten sonrası:

Gittiysen, eğer gittiysen ama gerçekten gittiysen, geçmişe takılı kalmamayı başardıysan ve geçmişle bağlantını tümden kestiysen. Öncelikle tebrikler, kendi geleceğin adına çok önemli bir karar aldın giderek.

Ama şunu da unutma ki insanlar senden ölümüne nefret edecek.

Arkandan lanetler okuyacak. Seni delicesine suçlayıp kendilerini yüceltmeye çalışacaklar. Ne de olsa sen, bilmem kaç milyarlık insan nüfusunun büyük bir çoğunluğunun yapamayacağı bir şeyi yapıp gittin. O yüzden insanlar senin bu “Farklı” tercihin karşısında, yüzlerindeki maskeyi düşürüp sana hiç olmadıkları kadar sert oldular ve daha da olacaklar. Gitmek çok can acıtan bir eylem ki bunu en iyi gidenler bilir.

Her şeye rağmen kalmak için bütün çabasını tükettikten sonra, çaresiz bir vedaya itilen gidenler bilir.

Evet, gidilen için kullandığım okyanus benzetmesi, giden için de geçerli, farklı bir şekilde tabi.

Sen, sana sesleniyorum giden, sen de bir okyanustan gitmedin bunu sakın unutma, senin için de hayat daha yeni başlıyor, kendine yeni limanlar, yeni sebepler bulacaksın.

Hayatındaki büyük bir değeri söktün ve yarası halen daha kanamakta. Bunu hiçbir zaman unutma. Yerine başka bir yamama veya ilaç sürmeye de çalışma, kendiliğinden geçer, sen ara ara pansumanını yap ama bu pansumanı da bir başkasına yaptırma.

En iyi tedavi senin içinde, kalbinde. Gidişinde vereceğin savaşta.

Gittikten sonrası yepisyeni bir macera. Bir arayış hatta.

Siz de bir okyanus arıyorsunuz kendinize. Kendince de sebepleriniz var bu arayış için.

Gittiğiniz gölde belki başka insanlar yüzmeye başlamıştı artık, suyuna zehir katılmıştı ya da size artık eskisi kadar iyi davranmıyordu. Gölünüz size hiç olmadığı kadar yabancı, hırçın ve bir o kadar da acımasızdı. Fakat ona rağmen siz o gölde bir balık edasıyla yüzmeyi öğrendiniz, sonra bir şeyi daha öğrendiniz, daha doğrusu farkına vardınız.

O farkına vardığınız şey ise; Artık sizin, bu göle ait olmadığınız gerçeği oldu.

Denize hazır olduğunuzu hissedip, kendinize bir gemi ve bir filo baktınız, bir kaptanmışçasına planlar yaptınız, hatta miçoları bulmaya başladınız bile. Siz, gidilenler kadar şanssız değilsiniz, onlar önce gidilmenin yarasını kapatacaklar, sonra yüzmeyi öğrenecekler hiç şüphesiz.

Siz gidenler ise yalnızca, hırçın gölde yüzerken yuttuğunuz suları midenizden atacak, sağda solda takıldığınız dal parçaları yüzünden kesilen yerlerinize pansuman yapacak, fırtına da sırılsıklam olan kıyafetlerinizi kurutacak, yeni takımlar, yeni hedefler, yeni arkadaşlar ve yeni hayaller kuracak, kısaca kendinizi okyanusa hazırlayacaksınız.

Hırçın bir gölde yüzmeyi öğrendiğiniz için sizin artık denize girmenize gerek yok, direkt olarak okyanusa atabilirsiniz kendinizi lakin yine de acil yardım malzemelerini, şişme yelek ve can simitlerini, filikaları unutmayın, neticede okyanus, göle de denize de benzemez. En ufak bir hata can kaybınız ile sonuçlanabilir.

O yüzden gittikten sonra hayatta kalabilmek, en az gitmek kadar zordur, yutulan sular bir hayli bulantı yaratır insanda. Mantıksız bir eylemde bulunurken bulabilir kendisini, kafası çok karışıktır, biraz durup yaralarını sarmalıdır giden. Daha sonra okyanusa hazırlanmalıdır.

Gidilen ve Gidenin Asıl savaşı yeni başlıyor:

İki kişinin ayrılığı gerçekleşti.

İlk son gerçekleşti.

Şimdi ise iki ayrı son ve farklı tecrübelerin sığdırılacağı iki farklı hayat var elimizde.

Giden de gidilen de ziyadesiyle yaralandı. Bir süre boyunca da hiçbir şey yapmaya dermanları kalmadı. Lakin bir an evvel toparlanılmalı, zira savaş, mücadele, hayat, asıl şimdi başlıyor.

Çok farklı göl ve çok farklı deniz var.

Okyanuslar var kendi içinde birkaç küçük göle ayrılan.

Hortumlar var bizi içine çekebilecek kuvvete olan.

Güzelim dereler var, gözümüze okyanuslar kadar güzel görünerek bizi aldatacak olan.

Yağmurlar var kimi göletleri gereğinden fazla dolduran.

Seller var bütün bir düzeni yeniden tepe taklak edecek olan.

Bir de hepsinin ortasında iki farklı kaptan var.

Yıllarca birlikte yürüdükleri yolda farklı kaderlerle yüzleşecek olan.

Sarsılan bir güvenin üzerine yenisini inşa edebilmenin zorluğu ile başa çıkabilme mücadelesi verecek olan iki kaptan, herkesin harcı da değildir unutmamak lazım.

Gidilenlere de Gidenlere de bol şans, dalganız hırçın olsun güçlendirsin, geminiz okyanuslarda tüy gibi süzülsün, güvertenizdeki pislikler çabucak silinsin, hayat sizi hayalinize her hırçın dalgada, bir adım daha yaklaştırsın.

Selam Ben Emirhan
Yolunun daha henüz çok çok başında olduğunun farkında olan az insan var hayatta, henüz bir başarı elde edemeden kendini alim sanan çakma filozoflar var, insan, nankör ve kibirli olmasıyla tanınır, ben ise halktan biri, ülkedeki milyonlarca gençten yalnızca bir tanesiyim, Selam, ben Emirhan.
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
NEFRET İNSANI NE KADAR KÖTÜ YAPABİLİR? THE HATE

NEFRET İNSANI NE KADAR KÖTÜ YAPABİLİR? THE HATE

Sonraki
Aydınlanma Dönemi – Relativist Zihniyet Karşılaştırması

Aydınlanma Dönemi – Relativist Zihniyet Karşılaştırması

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.