Yaşadığım bu hayatta benim için yemek, içmek ve uyumak kadar önemli olan tek şey ” Benim güvenli alanım! ” ‘dır. Hayatın karmaşası içinde oradan oraya koşuştururken, bir şeylere yetişmeye çalışırken, insanlara vakit ayırmak için kendimden fedakarlık yaparken, kafamdan geçen düşüncelerin yankıları arasında yolumu kaybederken, sevdiklerimin bana bıraktığı kalp yaraları ve bazı hasarlardan sonra kendimle olmanın zevkine bir kere tesadüfi olarak vardım ve o dünya benim içinden çok nadir olarak çıkmak istediğim bir dünya haline geldi. Asosyal bir insan değilim. Bana yeterli gelen ve sürekli olarak artan bir çevrem ve düzenli olarak yeni şeyler deneyebildiğim bir hayatım var. Ama güvenli alan dediğimiz şey ne kadar sosyal ya da ne kadar arkadaşınızın olduğuyla alakalı değil. Bu tamamen ” İNSAN ” olmakla alakalı bir durum. Eğer kendinizle barışıksanız ya da en azından bu yol adım atmaya istekliyseniz size sizden daha iyi dinleyecek ve anlayacak bir insana sahip olduğunuz fark edeceksiniz. Bunun değerini anlamak paha biçilemez derece sizi memnun edecek ayrıca sizi asla terk etmeyecek bir dostunuz olmuş olacak.
– Bazı Güvenli Alanlar;
Bu yerlerin bir sınırı yoktur. Sınırları sadece kişinin kendileri belirleyebilir. Kimileri kaosun içinde kendini duyabilirken, kimileri sessiz bir odada kimileri ise doğanın içinde kendileri duyabilirler. Kendi güvenli alanınız keşfedin. Ona her yerden ulaşılabilecek durumda olan bir yer olsun. Bu sizin temel ihtiyaçlarınızdan biri olacak. Ne zaman isterseniz gidin. İstediğinizi yapabilir, istediğiniz duyguyu yaşayabilir ve istediğinizi düşünebilirsiniz. Orada sizden başka yargıçta yok suçluda. Orada sadece sen varsın ve kendine nasıl davranacağını iyi seçmelisin.
-Kendini Sevmek;
Kendini sevmek çok az bir insanın erişebildiği bir mutluluktur. Kendini sevmek görüşünle ya da insanların seni nasıl gördüğüyle ya da çevrenin ne dediği ile alakalı değildir. Tüm sorumluluk sana aittir. Düşün, dünyaya gözlerini ikizinle birlikte açtın. Bu ikizi sadece sen görebiliyor ve sen duyabiliyorsun. Onu sadece sen hissedebilirsin. Onunla olmak sana çok iyi geliyor ve birlikte her yere gidebiliyorsunuz ancak sen bir zaman sonra dışarısının büyüsüne o kadar kendini kaptırıyorsun ki ikizini ne dinliyor ne de ona iyi bakıyorsun. O hastalanıyor ardından sende hastalanmaya başlıyorsun. Onun çığlıklarını duymuyorsun. Onu sürekli göz ardı ediyorsun ve yaşamından eskisi kadar keyif de alamıyor hale geliyorsun. Sen aslında hastasın ve o ikiz senin ruhun. O sensin. Sen ruhunla iletişim halindeyken günlük hayatında olan en sıradan olan bir olaydan bile zevk alır duruma gelirken ruhunu yani kendini, içindeki bastırdığın o sesi dinlemek seni hayattan ve yaşamın zevklerini görmekten koparıyor.
Sen insan!
Kendine dön bir bak. Bu yalnız ve örselenmiş ruhunun neye ihtiyacı var. Neden bağırmaktan sesi kısılmış? Neden acı içinde kıvranıyor? Dinle onu bi ne diyor. Bir deniz kenarına geç seni o andan alıkoyacak tüm şeyleri uzaklaştır. Sadece bekle, otur ve denizin güzelliğine kendini kaptır. Yavaş yavaş asıl sen konuşmaya başlayacak. Belki acı çekeceksin kederi en derinlerde yaşayacaksın ancak en sonunda sorunu artık bildiğine göre çözmek içinde çalışabilirsin. Kendini dinlemenin nasıl tarifsiz bir his olduğunu anlayınca bunun için daha çok vakit ayıracaksın ve gitgide hem yaşamındaki ilişkilerin hem de kendinle olan ilişkin iyileşecek.