Bugün yan kitabımın ilk kısmını sizinle paylaşıyorum. Henüz taslak olduğunu ve üzerinde çok fazla değişiklik yapacağımı,yaptığımı da göz önünde bulundurarak neler düşündüğünüzü bilmek istiyorum. Kitabın eski Çin’de geçtiğini, bu yüzden de kölelik, işkence gibi insanlık dışı olayların yer aldığını da eklemeliyim. Açık bir şekilde böyle sahneler yazmayacağım ama yine de uyarmam gerekiyor. Umarım keyif alırsınız. İyi okumalar.
GİRİŞ
Duvarın kenarında titreyen küçük kız çığlıkları duymamak için ellerini kulaklarına bastırmış, annesinin ona küçükken söylediği ninniyi mırıldanıyordu. Ninni eski zamanlardaki çayırlarda özgürce koşabilen köylü bir kızı anlatıyordu. Otlattığı koyunların ne kadar mutlu olduğunun anlatıldığı kısma hiç anlam verememişti küçük kız. Sonuçta kızın onları öldürmek için beslediği çok açıktı. Ninnideki kızın upuzun siyah saçları vardı. Küçük boyuna rağmen koca bir sürüyle baş edebiliyordu. Annesi küçük kızın uzun, simsiyah saçlarını tararken ona hep bu ninniyi söylerdi. Sessizce mırıldandığı ninniyi kızına mı söylüyor yoksa kendisine mi söylediğinden hiç emin olamamıştı. Gözlerini sımsıkı kapayıp iyice duvara yaslandı. ‘Keşke bu duvar yok olsaydı da kaçabilseydim.’ diye düşündü. Yakınlardaki çarşıya karışıp yeterince hızlı koşarsa onu yakalamaya çalışan adamlardan kurtarabilirdi. Ama parası yoktu, her gün önüne atılan bir parça ekmek dışında yiyeceği de. Kıyafetleri en adi kumaştan yapılmış, onu deli gibi terletiyor, kaşındırıyordu. Hem kaçsa nereye gidecekti ki? Hem annesi ne olacaktı? Kirden kaşınan saçlarını kaşıdı. Çok kötü koktuğunu fark etti. Her gün yanından sürüklenerek götürülen cansız bedenler gibi…
Birkaç gün önce kanlar içinde götürülen genç kız aklına gelince titremesi şiddetlendi. 15-16 yaşında olan kızı sadece birkaç kez görmüştü. İlk geldiği gün etrafı kaçamak bakışlarla inceliyordu. Kendisi gibi eski püskü kıyafetleri yoktu. Leylak desenli ipekten sarı bir elbisesi vardı. Onun o rüzgarda dalgalanan elbisesini çok kıskanmıştı. Saçındaki zarif saç tokasının beş bakır değerinde olduğunu tahmin etmişti. Çok güzel bir kız değildi fakat gözlerinde ayrı bir hava vardı. Korkak görünse de duruşu dikti. Başı hafifçe eğik yürürdü. Eskiden dansçı olduğunu öğrendiği kızın yürüyüşü bile farklıydı. Sanki yürümüyor da süzülüyor gibiydi. Fakat sonu da diğer kızlar gibi olmuştu.
Kolları iki yana sarkmış kızın açık gözlerinin donukluğunu onu ürkütmüştü. Bacaklarının arasından akan kan yerde bir yol oluşturmuştu. Yolun başında saçları, sakalları beyazlamış, buruşmuş yüzünde keyifli bir gülümseme olan yarı çıplak bir adam vardı. Onu görünce yediği ekmeğini bırakmış ve titreyen ellerini kucağında birleştirmişti. Yarı çıplak bedeninde birkaç yara izi vardı, eski bir asker olmalı diye düşündü fakat sırtı öne doğru eğikti. Askerlerin dik durması gerekir diye düşündü. Sağdan soldan duyduğuna göre saraydaki harem ağalarının da sırtı eğikti. Küçüklüklerinden beri bunu öğrenmişlerdi. Eğer harem ağasıysa neden buradaydı? Bu kıza ne yapmıştı? Adamın bakışlarının kendisine döndüğünü görünce bakışlarını birleştirdiği ellerine çevirdi. Nefesini tutmuş adamın gitmesini bekliyordu. Bakışlarının kendisini soyduğunu hissediyor, kusmamak için kendiyle mücadele ediyordu. Adam ona bakmaya devam etti. Ayak sesleri duyunca kaçamak bir bakış attı. Madamın menekşe motifleriyle süslenmiş ayakkabısını görünce sessiz bir nefes verdi. Madam onu her ne kadar sevmese de onu pazarlaması için birkaç yılı daha vardı.
“Efendim, hizmetimizden memnun kaldınız mı?”
Kadının neşeli sesini duyunca midesi bulandı. Az önce bir kız ölmüştü, nasıl böyle mutlu olurdu? Adam homurdanarak başını salladı. Madam adamın omzuna kıkırdayarak yumuşak bir şekilde vurdu.
“Ama efendim bu aralar hiç gelmiyorsunuz. Özlüyorum sizi.”
Vurduğu koluna ellerini sardı. Yaşlı adam kolunu madamdan kurtardı. Madamın yüzü kısa bir an düşse de kendini hemen toparlamıştı. Adam odaya dönünce madam da onu takip etti. Küçük kız ise onların gittiğini fark edince başını hafifçe kaldırıp etrafa baktı. Ahşap zemindeki kan madamın üzerine basmasıyla dağılmıştı. Ayakkabının bastığı yerde kan lekesi oluşmuştu. Bu ironiye gülmek istedi fakat bunu yapamadı. Bulantısı şiddetlenmiş, az önce tüm dünyayı yiyecek kadar aç hissederken şimdi elindeki ekmeği fırlatmak istiyordu. Eğer bunu yaparsa gün boyunca hatta ceza olarak haftalarca aç kalacağını bildiğinden elindeki ekmeği sıkıca tuttu. Harem ağası ve madam birkaç dakika sonra döndüğünde bakışlarını tekrar kucağına çevirdi. Adam kıyafetlerini giymiş, madamın ruju dağılmıştı. Adam kadının kulağına bir şeyler fısıldayınca kadın kıkırdadı.
“Efendim, sık sık gelin lütfen. Size özel kızlar hazırlayacağım.”
Adam küçük kıza baktı. Madam da harem ağasının baktığı yere baktı. Onun dikkatini neyin çektiğini görmek istedi. Titremeye devam eden, pis kıyafetleriyle dizlerinin üstünde oturan zavallı kıza baktığında içinde en ufak acıma yoktu. Aksine bu zengin adamın dikkatini çektiği için onu cezalandırmanın hevesiyle yanıyordu.
“Bu kız kim?” diye sordu hırıltılı sesiyle.
Madamın bakışları bir an sertleşse de harem ağasının ona dönmesiyle kibarca gülümsedi.
Eliyle kızı işaret edip “Efendim bu bizim kölelerimizden birinin çocuğu. Adı Ni. Henüz 12 yaşında.” diye gönülsüzce açıkladı.
“12 yaşında, öyle mi?”
Ni ondan bahsedildiğini fark etse de onlara bakmaya cüret edemedi. Aksine başını iyice eğerek yüzünü tamamen gizledi. Böylece adamın onu dikkatle inceleyen bakışlarını görmedi. Kadın, adamın dikkatini çekmek için koluna hafifçe asıldı.
“Efendim isterseniz size bir kız daha ayarlayabilirim.”
Sahte gülümsemesindeki öfkeyi anlamak çok zor değildi fakat adam küçük kızı incelemekten bunu fark etmemişti.
“Neden bu kızı alamıyorum?”
Yaşlı adam ona sertçe bakınca gülümsemesinin titrediğini hissetti madam.
“Efendim, bu kız daha çok küçük. Sizi tatmin edemez. İsterseniz size eğitimli kızlarımı yollayayım, böylece sizin de keyfiniz bozulmaz. Ne dersiniz?”
Madamın sahte gülümsemesine tiksinerek bakan yaşlı adam kolunu ondan kurtardı.
“Bunu satın almak istiyorum.”
Madamın gözleri kocaman olmuştu. Ni de başını hızla kaldırıp kendisine bakan gece gibi iki gözle karşılaştı. Adamın yüzündeki gülümseme Ni’nin tüylerini diken diken olmasına neden olmuştu. Midesinin bulantısı şiddetlenmişti. Kadının bu adama karşı hiç şansı yoktu.
“Ama efendim bu kız benim kölem değil.” diye mırıldandı.
Harem ağası sert bakışlarını madama çevirdi. Madam az önceki keyifli bakışlarının yerini sert bakışların ne kadar çabuk aldığına hayret etti.
“Bu benim sorunum değil. Bu kızı istiyorum. Kızı iyice eğit. İki ay içinde bana yolla. Bildiğin her şeyi öğret. Yazmayı ve okumayı da. Cahil bir köle istemiyorum.”
Hayırın bir cevap olmayacağını gösteren kararlı sesi madamı korkutmuştu. Bu adamı reddederse kendisinin başına neler geleceğini düşünmek bile istemiyordu. Ona birkaç yılda kaç kız feda etmişti, artık sayamıyordu bile. Başka bir çaresi yoktu. Madam başını hafifçe eğerek onayladı. Adam memnun olmuş bir şekilde gülümsedi. Kesesinden birkaç altın çıkarıp kadına verdi.
“Kız benim olunca daha fazlasını alacaksın.”
Madam elindeki paraya baktı. Yarım yıllık parası olduğunu görünce heyecandan titreyen sesiyle teşekkür etti. Adam başıyla teşekkürü kabul edip yerdeki kanları umursamadan kıza yaklaştı. Ni bakışlarını adamdan çekememişti. Adam eliyle kızın çenesini sıkıca tuttu. Kızın çenesinin morarmaması işten bile değildi. Ni adamın berbat nefesine karşı yüzünü buruşturmamak için çabaladı. Adam kızın yüzünü iyice inceledi. Kir pas içinde olsa da yüzü güzeldi. Kirpikleri uzun, dudaklarının dolgun olacağı belliydi. Yüzü pürüzsüzdü, gözleri ufaktı. Kızın kafasını sağa sola çevirdi. Sağ tarafta kulağının arkasında ay şeklindeki doğum lekesini fark etmemişti. Adam memnuniyetle gülümsedi. “Ni, çabucak büyü. Yapabileceklerini görmek için sabırsızlanıyorum.” diye fısıldadı. Ardından çenesini sertçe bırakıp orayı terk etti. Ni’nin başı geriye doğru gidince başını duvara çarptı fakat bunu hissedemeyecek kadar şaşkın ve korkuyordu. Ni boğazının kuruduğunu hissetti. Bu adamın kölesi mi olacaktı?