Eskiden, içimden her geleni söylemiyor, söyleyemiyordum.
Şimdi biraz daha geliştim, söylüyorum çokça. Tabii istisnalar oluyor illaki ama söyleyebilmek ne güzel bir his veriyor insana, anlatamam. Anlatabilirim de aslında, üşeniyorum bir yandan da. Herkese laf anlatmak ayrı ayrı, çok zor ve yorucu. Aman, çok da fifi. Bazen sustuklarımdan anlasınlar onlar da ne demek istediğimi… Ve fakat anlamıyor da insan evladı çoğu zaman. Dillendirmen gerekiyor illaki bir şeyleri. Hayır yani, “senelerce dillendirdin de ne oldu?” de bi’ bana… De, de, Allahınsen!… Hiç anacım, koca bir hiç! Anlamayan yine; nato mermer nato kafa! 1400 gr.daki eksik malzemeden kaynaklı bilinçsizlik hali ile, anlamayan anlamıyor işte, n’aparsın?!.N’aparsan yap da, konu o değil…
Evde çamaşır, bulaşık, ütü, temizlik, hafta içine kolaylık olsun diye hazırladığın birkaç çeşit pratik yemek, bakımına ilgine muhtaç biri varsa onunla haşır neşir olma ve kendine üç beş dakika anca ayırabilme klasikleri ile misafir gelmesi – gezmesi, haftalık – aylık alışveriş etmesi,’daha da yapılacaklar’ listesi, çocukların hiç bitmeyen gereksiz ödevleri, ancak oturabilip yorgun argın dizi izlemesi eşliğinde esnemesi, geldisi gittisi, aldısı verdisi ile nasıl geçtiğini bile anlayamadığın hafta sonunun bitmesi zincirinin ardından yepisyeni bir haftaya oflaya oflaya (ki; güzel şarkıdır, dinledin mi?) başlamak; esas konumuz!..Sabah ezanı ile evden çıkıp, akşam ve hatta yatsı ezanıyla eve girdiğin, yapacak hiçbir şeyi yetiştiremediğin bir vaktinin olduğu kısıtlı anları gönlünce değerlendiremeden yine oflaya oflaya yatışa geçtiğin, huzurlu bir rüya dahi göremediğin kesintili uykunun tadını bile çıkaramadan yeni ve yeniden koşturmalı bir güne uyandığın haftanın yepisyeni diğer günü; esas konumuz!..Her gün aynı ya da farklı insanlara laf anlatmak ve fakat asla anlaşılamamak, birilerinin seni geren boş dertleriyle uğraşmak, ast mı üst mü ne idüğü belirsiz ve şahsiyetsiz kişiliklere katlanmak, iki kuruş daha fazla kazanabilmek için boşa kürek çektiğini düşüne düşüne çabalamak ve tüm bu belirsizlik denizinde her gün yine yeni yeniden boğulmak ama nasıl oluyorsa ölmemek; esas konumuz!..İş sahibi olmak, artık bedenen ve ruhen dert sahibi olmak manasına geliyorken ve bunu adın gibi biliyorken ve de “başkası daha çok kazansın diye zorunda olduğun bir işte çalışmak koyuyor insana” dediğin noktada yapacak hiçbir şeyinin olmaması; esas konumuz!..Keşke herkes sevdiği veya gerçekten başarılı olduğu işleri yapabilse mutlu mesut, di mi? Keşke hiç kimse geçim derdi ile sevmediği işlerde çalışırken hoşlanmadığı insanlara katlanmak zorunda olmasa, di mi? Keşke herkesin neşeyle ve sağlıkla mutlu olacağı bir yaşantısı olsa, di mi? Keşke her insan diğerine sadece huzur verse, di mi? Keşke, hiç keşke’ler olmasa, di mi? Ama varlar!.. İşte; esas konu bu!
Diyelim ki; halin vaktin acık yerinde. Ne güzel. Allah daha çok versin. Pekii, kafan yerinde mi? Halini vaktini düzeltmek için işte geçirdiğin onca vakitten sonra bir de işini eve getirip dinlenmesine müsaade etmediğin kafan yerinde mi? 1400 gr.ın nöronları yanmadı mı daha? Daha çok kazanıp rahat ettirmeyi istediğin ailenle geçiremediğin zamanların anısına, seni bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum anacım. Davete icabet et ve güzelce elindeki iş telefonunu masaya bırak. Şimdi sakince derin bir nefes al ve gözlerini kapa. Düşün şekerim… “Geçip giden huhuuu zamanlarııı huhuuu bir yerlerde bulsammm” diye mırıldan bir yandan. Ama bi’ bok bulamayacağını da bil. E, dost acı söyler dostum. Gerçi tatlı söylese daha iyi olmaz mı? Örneğin kıvamında bir tiramisu iyi giderdi şimdi. Böyleyken böyle! Ama konumuz; geçip giden zamanlar. Biz ona dönelim yine…
Karanlığın zifirisinde sıcak evine uyanıp, sıcak kahveni yudumlayarak ayılmaya çalışırken akıllı telefonundan insta’da kayboluyorsun ama sporundan geri kalmamak için de cesurca kapadığın sayfayı arkanda bırakıp, duşa giriyorsun. En marka spor kıyafetlerini giyip, birbirinden afili şık insanlarla dolu spor salonuna doğru yola çıkıyorsun şık arabanla. Güne dinç ve sağlıklı başlıyorsun, bravo. Kıskanılası hayatının yepisyeni bir günü daha başlıyor. Eve dönüp tekrar duş, giyin kuşan rutinini tamamlayıp afili işine koşuyorsun. Ona gülümseyip, buna sırıtıp, şuna katlanıp cebini acık daha doldurabildiğin için mutlu oluyorsun. Ya da olmuyorsun, ne bileyim… Zaman sana da, bana da, ona da aynı işliyor ama işler sana, bana, ona ayrı yürüyor. Buna da; ‘hayat’ deniyor! Esas konu da bu cancağızım; zaman elimizden, dilimizden, yüreğimizden akıp gidiyor.Hayat, akıp gidiyor. Ömür dediğin aniden bitiveriyor. Bazen insana uzun gibi geliyor, bir ömür boyu; bazen ‘kısacık be’ diyorsun çünkü, tek bir nefeslik sonu.
Dert edindin bütün sene değil mi;”Falanca şunu yapmış,filanca bunu demiş, öbürü şunu yemiş, beriki bunu giymiş, kaynanasıyla gerilmiş, eltisiyle darılmış, kayınbiraderine kırılmış, arkadaşını satmış, dostuna kazık atmış, onun busu varmış da senin niye yokmuş, seninki azmış da öbürünün ki niye çokmuş, o sana laf atmış, bu dedikodunu yapmış, patron maaşına zam yapmamış, iş arkadaşın işten başka her şey yapmış, işyerinde yetmemiş işin eve taşmış da feleğin şaşmış, uykuların haram yaşantın zarar ziyan olmuş da bünyen dolmuş taşmış”… Mış mış da miş miş…
E, anacım kafan şişmiş koca yıl bok püsür diye düşünüp yerinirken?!. N’oldu şimdi bi’ düşün bakalım?.. Dert edindiğinle, hastalık sahibi olduğunla, ruhunu boşa sıktığınla kalmadın mı sonuçta? Olan oldu, ölen öldü, gelen geldi, giden gitti… Eee? sonuç?.. Hiç!”Düşün düşün, boktur/çoktur işin” derdi babaannem. Çok düşünme, her şey olacağı yere varır merak etme.
Bir yaş daha alırken bonus olarak bünyene, gereksiz düşünceler ve rahatsızlıklar da aldın durduk yere. İyi halt ettin, tebrik ederim. Plaketini vereceğim merak etme; ‘Yılın Malı’diye yazdırıyorum en şekillisinden oskar heykelciğine. Seneye elinde! E, darılmaca yok, durum böyleyken böyle!
Yahu, rahat ol acık, rahat! Bırak elalemin osunu, busunu. İnan oralar hep bok çukuru! Valla bak… Herkesi mutlu edemezsin (sen pizza değilsin!), herkesten de seni mutlu etmesini bekleyemezsin anacım. ツ
“Mutluluk arayışını bir kenara bırakalım artık, arayışın mutluluğu bize yeter. Bir bitiş çizgisi yok, aceleye mahal yok. Yolda olmak, büyümek ve en güzelin, en doğrunun izini sürmek. Gönlün yolla sermest olduysa, daha ne istiyorsun?” diyor Kemal Sayar. Ne güzel diyor.
Kendini geliştirmeye, ruhunu güzelleştirmeye harca vaktini. Kendini sev; en önemlisi. Saygı duy bünyene. Kendine zaman ayır en meditasyonlusundan; kitap oku, film izle, resim yap, şiir yaz, günlük tut, toprağa bas, çiçek ek, hayvan dost edin, hobi edin, yürüyüş yap, evini dekore et ‘kendin yap’ moduyla, kankanla kahve iç, eşinle uzun sohbetler et, pencereden gökyüzüne bak hayal kur, uzat ayaklarını kapa gözlerini boşalt beynini dinlen…
N’aparsan yap, sevgiyle yap. İnan güzelleşeceksin… Çünkü hayatın, senin istediğin yerde başlar, unutma.
İş güç, çoluk çocuk, eş dost, geçim derdi, vs. derken zaman bitti. Aha, yepisyeni bir yıl daha geldi. Hiç anlayamadın di mi, nasıl geçti?Yaşına da ekledin tazecik bir rakam daha en yenisinden, en beyazından, en romatizmalısından, en sivilcelisinden, en streslisinden, en heyecanlısından, en kaz ayaklısından, en selülitlisinden, en kilolusundan, en menapozlu ya da andropozlusundan… Ama illaki en güzelinden be! Gerçekten.Dilerim ki; yeni yaşın; yeni umutlar, yeni hayatlar demek olsun en huzurlusundan.Boşver kırışıklıklarını, boşver kırgınlıklarını, boşver yapamadıklarını…Önüne, geleceğine bak güzel gözlerle. Çünkü, güzel bakarsan güzel görürsün.
Pişmanlığı dert etme. Samimiyetle, gerçekten pişman olduğunu düşünüyorsan üzülme, aksine geleceğini daha iyi ve doğru inşa edebileceğini gözlemle.Yapacaklarına, yapmak istediklerine odaklan. Hiçbir şey için geç değil, inan. Yaşın kaç olursa olsun, ruhun genç ve huzurlu olsun yeter ki.Yeni yıla nasıl girersen, bütün senen öyle geçermişmiş… İyi gir yani! Çünkü yeni yıl; sadece yeni bir rakam ve zaman dilimi demek. Yani, zamanı iyi değerlendirmek gerek.
“Yok kutlanırdı, vay efendim kutlanamazdı” deme artık. Tazecik, mis gibi (olmasını ümit ettiğimiz), kar’lı soğuklu, dallı budaklı, var’lı yok’lu, çok’lu bok’lu, haklı haksız, eşli eşsiz yepisyeni bir yıl daha geldi geliyor şekerim. Boşver sen onu bunu, yeni yılın dini, dili, ırkı, rengi yoktur çünkü herkes için aynıdır. Her memlekete ya da dine göre değişmez. Herkese aynı gün gelir.İnsan, ülke, din ayırt etmez. Farklı olduğu tek şey saati ve getirdikleridir. Kimisi mutlulukla, kimi yeni bir umutla, kimi acı bir kayıpla, diğeri büyük bir ayıpla, beriki anılarıyla, öteki o an’ıyla girer yeni yıl’a. Ama illaki girer. Uğurladığı seneye dair hatıraları vardır her insanın. İyi ya da kötü. Güzel ya da üzücü. Lakin hala nefes aldığının, yeni bir güne daha uyandığının ve vicdan rahatlığıyla başını yastığa koyduğunun farkında olan herkes, yepyeni bir yıl’a ve yaş’a daha kavuşmanın heyecanını kutlar o gün. Daha iyi, daha güzel, daha duyarlı, daha farklı bir insan olacağına söz verir. Sevdiklerine sarılır kaybettiklerini yad ederken.Yeni Yıl, yeni bir zaman dilimi ve yeni bir rakam demektir. Aynı zamanda yeni umutlar ve arayışlarla beklentileri karşılamaya çalışır. Yeni Yıl bize ne getirirse getirsin, sevgiyle kabul edelim. Edelim ki; olumsuzluklar, yaşam ve insan sevgimizi görüp şaşırsınşar ve defolup gitsinler. Sevelim, sevilelim. Kendimizi ve dünyamızı da sevelim. Hayatımızın veya dünyamızın içine etmeyelim!Velhasıl Yeni Yıl, kutlanası bir zamandır. Hoş Gelsin, Sefalar Getirsin.İstediğin her şeyi yapabildiğin, istemediğin hiçbir şeyi yapmaya mecbur kalmadığın, yiyecekleri ve sözleri sağlıkla sindirebildiğin, kendini geliştirebildiğin ve eleştirebildiğin, sevdiğin ve sevildiğin harika bir yıl ve huzurlu bir yeni yaş diliyorum canım okuyucu. Yeni Yılın bir öncekinden daha mutlu olunası, daha huzurla dolunası olsun.
Umarım yeni yıla dertsiz, tasasız, çabasız, kayıpsız, acısız, ağrısız, sızısız girersin.
Sağlıkla girelim yeni bir yıla, oturmaya mı geldik haydi sen de kutla.
Sevgiler
İklim´in Dora´n
PS: Tüm @kooplog ekibinin, okur ve yazarlarının da yeni yılını en bi’ içten dileklerimle ve en güzel hislerimle kutluyorum.
❥ ♫ ♪ ✓ ✿Mutlu Yıllar✿ ♫ ♪ ❥