Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte süper insan modeli bilim camiasında sıkça tartışılan bir konu haline geldi. Süper insan modelinden kasıt, DNA’yı oluşturan dört bazı temsil eden A, C, G ve T harflerini değiştirerek ve daha fazla harf ekleyerek sentetik bir genin oluşturulmasıdır. Üzerinde tartışılan bu model, gen dizilimine müdahale edilerek daha zeki, güzel, dayanıklı ve yetenekli kısacası her açıdan mükemmel insanların dünyaya gelmesini sağlayacak gen kodlarını oluşturmayı amaçlamaktadır. Ancak bu modelin kulağa cazip gelen tarafları bir hayli olsa da, etik açıdan problem yaratabilecek bazı tartışmalar da bir hayli mevcut.
Süper insan modelinin getirdiği en popüler tartışma genetik ayrımcılığı. Genetik ayrımcılığını, bir bireyin hastalık riskini arttıran bir gen değişikliğine sahip olması, dolayısıyla işverenler ya da sigorta şirketleri tarafından farklı muameleye maruz kalması olarak tanımlayabiliriz.
Süper insan ve genetik ayrımcılık konularıyla alakalı olan Gattaca isimli filmde Jerome’nin ailesi ikinci çocukları için genetik merkezine gittiğinde doktor onlara genetik olarak mükemmelleştirilmiş bir embriyo oluşturduğunu söyler. Baba ise bazı şeyleri şansa bırakıp bırakmamak konusunda arada kaldığını belirtir. Bana kalırsa filmin konusunu oluşturan bu problem etik açıdan oldukça ciddi bir sorun. Çünkü bu durum hem maddi hem de manevi açıdan insanların ayrışmasına yol açacaktır. Bahsedilen bu yüksek teknolojinin satın alınabilir cinsten bir şey haline dönüşmesi durumunda bu imkana yalnızca maddi durumu elverişli kişiler erişebilecektir. Ayrıca mükemmelleştirilmiş embriyo görüşü bazı dini inançlar bakımından da kadere müdahale olarak algılanabilecektir. Tüm bu düşünceler göz önüne alındığında babanın işi şansa bırakmak istemesinin sorumsuzluk olarak algılanmaması gerektiğini düşünüyorum. Her insan genetik müdahale olmaksızın doğal ve adil bir şekilde dünyaya gelmeli. Adaletin eser miktarda bile hissedilemeden yaşandığı bu dünyaya bir de sipariş üzerine hazırlanmış sentetik bir altyapıyla gelme fikrini oldukça korkunç buluyorum 🙂