Gençlerimizin üzerine çok fazla mı gidiyoruz?
Geçen yazılarından birinde Haşmet Babaoğlu da, “gençlerin üzerinden elimizi çekmemizi” söylüyordu.
Gerçekten de…
Gençler hususunda toplumumuzda yaygın bir görüş var:
Gençlerin hovarda olduğu, akıllarının bir karış havada olduğu, absürt şeylerle meşgul oldukları yönünde…
Öte yandan…
Gençler, dur durak bilmeden bir sınavdan bir başka sınava savrulmaktalar.
Gerçekten de gençler için, hayat maratonu, “sınav maratonu” ile başlamakta.
Sınav… Test… Ezber…
Gelecek kaygısı ve iş/işsizlik!
Gerçekten de gençleri sorgulamadan ve yargılamadan önce, “empati” kurmayı öğrenmeliyiz.
Bu aralar, sosyal medya ve ağlardan çok fazla söz eder olduk. Gerçekten de sosyal medya olmadan sanki yapamayacağımız “algısı” uyandırıldı toplumda.
Sosyal medya uzmanı olmadığım için, bu alanda ahkâm kesmem olanaklı gözükmüyor.
Ama şu bir gerçek… Sosyal ağlarda çok farklı “biz” varız. Gerçek yaşamlarımızda olmadığımız kadar “sosyal” ve “mutlu”, yine gerçek yaşamlarımızda olmadığımız kadar “politik” ve yeri geldiğinde “saldırgan” olabilmekteyiz.
Sabah uyandıktan yattığımız ân’a kadar akıllı telefonlarsız ve sosyal medyasız yapamıyoruz. Bu mecralar, âdeta bizlerin “öz propaganda” yerlerine döndü. Tabii ki önemli olan, denge denen hassas teraziyi şaşırtmamak. Yoksa, gerçekten de çok uzmanın da dediği gibi bu sosyal medyasızlık, “patolojik” bir vaka olacak.