Küçük ve mutlu eden nedenlerim var benim. Sonları ve başlangıçlarıyla beraber ilerleyen, ilerledikçe düşündüren ve düşünceler içerisine onlarca hayaller barındıran küçük, mutlu nedenler… Var olmalı zaten hayaller çünkü var oldukça yeşerir güzel düşünceler. Bir takım olumsuzlar bırakmaz belki peşini ama olumsuzluğa rağmen vazgeçmediysen olumluluğundan kalmamıştır herhangi bir sorunun. Bu şekilde ilerler, bu şekilde yol alırsın ya sen zaten. Eğer boğulursan düşünceler içerisindeki karmaşıklıkta hiçbir adım atamaz belki de adımların gerilemeye mahkum eder seni. Mutsuz olmaksa eğer tek nedenin kolaydır bu, başarırsın. Eğer hayallerinle umuda varsan işte mutluluk adım adım gelir peşinden. Geçmiş, şimdi ve gelecek… Ne hayaller kurdurur, ne düşüncelerle boğuşturur şimdi seni. Aşacaksın, belki de aşamayacaksın, alışacaksın. Unutmaman gereken şey ise, her anına alışmak da bir tür yol kat etmektir.
Dedim ya, mutsuz olmak kolaydır, peki ya olumsuzluklar içerisinde dağılıp giderken mutlu olmaya çalışmak, çabalamak? İşte anlatmak istediğim de tam olarak budur.
Karanlığın içinde bir aydınlık aramak, mutsuzluğun içerisinde bir mutluluk, ufacık bir umut aramak gibidir. Karanlıksın ama en çok aydınlık ile buluşmak, aydınlığa hapsolmak istiyorsun. Uçsuz bucaksız bir uçurum bu. Uçurumun dibinde atlamak üzere olduğun ama bedenini bir o kadar da saran bir korku gibisin. Duygular burada açığa vurur işte senin yanını. Güçsüzlüğün, umutsuzluğun, korkuların en çok burada gösterir kendini. Çünkü insanoğlu böyledir bazen. Bir şeylerin farkında olmak canının yanmasıyla gerçekleşir. Hayallerin bir gün hayal kırıklığına dönüşünce, umutların umutsuzluklarınla birleşince, tüm duyguların karmaşıklığı korkularınla yüzleşince yani kısaca canının yanmasını gerektiren her şey hayatınla birleşince böylece farkına varırsın kendi benliğinin. “Ne kadar da düşmüşüm, ne de çok canım yanmış…” diyebildiğin an yüzleşirsin kendinle. Yolların şaştığında, bir ışık aradığında kendi benliğine ulaşmak için çabalarsın. Çabaların yetersiz kalırsa peki? Canını yakan her şey için kendinden hesap sorarsan peki? Suçlu musun? Yaşadıkların, çabaladıkların, vazgeçtiklerin veya vazgeçmeye çalıştıkların her şey için bir gün kendini suçlu hissedersen eğer hissetme. Hislerin yanıltmasın seni çünkü hissetmek kolay ama bununla savaşabilmek zor olandır.
Geleceğim, geçmişim ve içinde bulunduğum zaman… Duygularım karmaşık belki ya da fazla umutsuz davranıyorumdur şimdi… İnsanlık için duygu karmaşıklığı zor ve savaşılması zordur. Bu karmaşıklık, sonsuzluk içerisinde kaybolup gitmek, zamanla kendini yitirmek gibidir. Hastalıkların başlangıcı veya yaşamının sonunda gibi hissetmektir. Sahip olduğun güç, barındırdığın hayal kırıklıkların ve her ne olursa olsun aydınlığa ulaşmak için harcadığın o çaba varya bunun olağan bir göstergesidir yaşamın içerisinde. Ne kadar güçlüsün? Aşabiliyor musun ihanetleri, ihanet edilenleri?
Aşamadıkların veya savaştığın birçok duygunun esiri zihnin ve bedeninin yansımasıyla gösterir kendini sana. Duygu karmaşıklığının sonucu bellidir böylelikle. Mutsuzluk… Bedenine, zihnine, düşüncelerine hapsettiğin tek gerçek mutsuzluğundur. Kırgınlıkların var ve en çok kırıldığın yanların var, hepsinden önce ise duyguların ve hislerin var. Unutmamalı böylelikle insanoğlu, hatırlamalı. Kendi önemini, kendini, düşüncelerini, zihninin gücünü hatırlamalı. Bazen geride bırakmanın geride kalmaktan çok daha iyi olduğunu hatırlamalı, unutmamalı. Çünkü geleceğinden bir günde geride bıraktıkların yanında durur ve gösterir kendini sana, hatırlatır. Hatırlattığı ise sahip olduğun gücü ve değerini gösterir.
Bırakmak kötü gibi görünse de yapabileceğin en iyi iyilikler arasındadır. Kendine yapabileceğin tek iyilik… Devamlılığını sağlayabilmek için çıkış noktan, varış yönündür. Belirsizlikler arasında belirliliğini koruyabilen, sana o güveni sağlayıp şaşırtmayandır. En önemlisi ise yeni başlangıçlara küçük bir dokunuş, karmaşıklığına son verebilmek için adımların en büyüğüdür.
Bırakmalı ve devam etmeli insan yaşamı. Böylelikle çıkış yolun bu adımınla gerçekleşip, varış noktan ise mutluluğun adımında bitebilir.
Sebebplerim var benim. Mutluluğu aramak için, hayallerimin gerçekleşebilmesi için, umutlarımın her gün yeniden yeşerip hayat bulması için sebeplerim var. Yaşamak için, en çok da kötülükler arasında kaybolmamak, karanlıklar içerisinde hapsolmamak, yaşayabilmek için sebeplerim var. Her tarafım yeşil ve mavi… Umudun rengi çünkü bu, hayallerin, aydınlıkların rengi. Güzel yaşamın, çabanın resmi… Kırgınlıklarım da çoğunlukta belki de kırıldıklarım… Dedim ya aşabildin mi diye? Tekrar sor, defalarca kez sor aşabildin mi diye… En çok da aşabilmek için hangi çabanın esirinde buldun kendini bunu sor. Çünkü çabalar sonuçsuz karşılanmaz ve her zaman, ufak da olsa o çabanın ümidi yeşerir yüreğinde. Ve sen bu ümidi her zaman olabildiğince taze tut. Tut ki bir gün yok olmaya kalktığında izlerini bırakıp, yol göstericin bu izler olsun.
Attığım adımlar güçsüzdü bir zaman, umutsuzluklarım çoğunluk, hayal kırıklıklarım gökten dibe uzanan kırılgan bir ip gibi güçsüz ve acımasızdı. Kopuşlarım, savruluşlarım oldu benim. Her savrulduğumda yepyeni hayatlar, yepyeni insanlar karşımdaydı her zaman. Birçok tükenişe şahit, her tükenişin başlangıçlarına tanıktı zihnim. Bir uçurumun kenarında korkunun titreyişi sardı bedenimi, yüzleştim. Hiç bitmeyecek gibi o uçurumun kenarında bekledim. Bir elimde zihnim diğer elimde yaşamım vardı. Bir de duygularım ve zihnimi kendine esir eden bedenim sallanıyordu yavaşça uçurum dibinde. Uçsuz bucaksız maviliğin yeşil ile büyük bir ahenk içerisinde dalgalanması gözlerimin önünde eşi benzeri olmayan bir tablonun resmini çiziyordu bana. Görüntü güzeldi, umut ile doluydu. Güzelliğin içerisinde kör olmak gibiydi. Güzeldi ama bitişteydi. Gözlerimin önünde güzellik uzanırken dipten sona, gözlerimin ardı karanlık ve kasvet yüklüydü. Bir elimde sıkıca tuttuğum zihnim konuştu o sıra. Korku saran bedenim zihnimin sözlerine kulak verdi ve usulca dinledi. Yaşamı, yaşamın içine kendine gün geçtikçe hapseden kötülüğü konuştu, sebep aramadı yaşam için. Düşünceler dört duvar arasındaydı, zihnim bir duvardan diğerine vura vura ilerlemeye devam etti. Her ilerleyişi ise bir sonun en kötü başlangıcı ile yüzleştirdi beni.
Sonra zihnimi susturmak istercesine diğer elimdeki duygularım baskı yaptıkça canımı acıttı. Yalanı, yalancılığı, sonları, bitişleri bir köşeye bırakıp duygularımı gösterdi bana. Zihnimin aksine duygularım fazla umut vericiydi maviliğin arasında. Sanki karanlığı aşıp aydınlığa kavuşmuş gibi fazla hayal kurdurtucuydu bana. Fazla inandırıcı çok fazla güvenilirdi. Onca acımasızlığa rağmen merhamet doluydu. Onca bitişe rağmen yeni başlangıçların en güzel yanını anlatır gibiydi. Nasıl susturabilmişti kendini, nasıl ağırlıklıydı duygularının güzelliği? İnanmalı veya yok olmayı sunuyordu bana ama ben ne inanıp tekrar yanılmak ne de yok olup karanlığa karışmak istiyordum. Seçeneklerim vardı, iki elimde tuttuğum ve zıtlıklarla yarışan, bir iyi bir kötüyü anımsatan iki farklı karakterim vardı ama ben seçeneklerimi seçimsiz, iyi ve kötünün zıtlığını ise geride bırakarak uçurum dibindeki bedenimin sözlerini çınlattım kulağımda.
Çünkü zihin ve duygular yanıltır, doğru ve yanlışın ayrımı karışırdı her zaman onlar için. Bir gün iyi görünen şey zamanı geldiğinde kötülüğü çizerdi sana. İyi sandıkların kötülüğe, kötü sandıkların belki bir gün iyiliğe karışırdı. Yanıltır, hissettirmezdi. Bedenim ise yanıltmaz, gösterirdi bana. Hissettiğim, düşündüğüm, fark ettiklerim, yanılışlarım her şey bedenimin kontrolündeydi. Denge varsa eğer bedenim bana bu dengeyi gösterirdi. Dengesizliği ise denge konumuna getirirdi.
Ne ise o…
Var olan vardı, yok olan ise hiç var olmamıştı.
BEN diyorum işte bu yüzden. Zihnim, duygularım, düşüncelerimin konumları ve ait oldukları yer sadece bendeydi. Bir hayat varsa yaşamak olan bendeydi. Hayat kırıklığı varsa eğer bendeydi bu. Hayatım, kırıkları veya onarılmalarıyla beraber benim elimdeydi. Ödenecek bedelleriyle, ulaşılacak sonuçlarıyla ve yaşanılacak hayalleriyle benimdi. Günahları veya sevapları vardı benim için. Aslında tüm insanlık için vardı bunlar, kabullenmesi güç, kabullenildikçe yaşanması olağandı. Çünkü insanlık farkında olduğu şeyleri yapamaz pek, kabul eder bir şeylerin varlığını ama çabalamazdı. Ne aykırı davranışlar ama değil mi? Tıpkı bu ikilem mutluluk ile mutsuzluk arasında gidip gelmek gibiydi. Demiştim işte, mutsuzluk kolay peki ya mutluluk?
Aslında tüm mesele de bu. Benim zihnim varlıkları ile dolu bunların. Mutsuzluk vardı, içinde hayal kırıklıkları, yanılmalar, güvensizlik ve daha birçok olumsuzluğu ile barındırıyordu kendini. En düşüşü, dibe görünüşü sandığın ile var etti kendini. Mutluluk peki?
Anlamı kolay bulunmaz, tartışılmaz ve kabul ettiremez kendini bir türlü. Var olandı ama yok olmaya mecbur bırakılmış gibi derinleşirdi kendi içinde. Anlatamam, suskunluklarım çoğalır çünkü kelimenin içinde. Cümlelerim derinleşir, hapseder kendini yavaşça bu kelime içerisine.
Anlattıramaz çünkü, yaşanmak için çabalar, yaşanmayı bekler sen içinde.
Şöyle bir bak kendine, ne de çok şey barındırıyorsun zihninde. Düşünceler dağılmış dört bir yana, duyguların desen parçalanmışlığa yol alıyor belki. Ama varsın sen hala. İçinde tükenmeyen umutlarla, dağılmışlığa rağmen toparlanmalarınla varsın. Bu yüzden sensin çünkü. Bir geçmiş varsa yok olmaya karışmış senin bu. Geleceğin varsa umut dolu düşüncelerin ile bu da senin. Çünkü bu yaşamda içine çektiğinde alabildiğin nefes ile varsın sen. Tıpkı ben gibi, o gibi ve sen gibi… Varsın işte.
Sevdiğim bir yazarsın şu sözleri geldi aklıma, ‘Bir ruh dahi olsan benliğinde, senin zihnin hakim olan bitene, bir ölü dahi olsan kendi içinde, yaşayan da yaşanan da sende gizli kalacak, bilmelisin.
Okuduğum bir kitapta kelimeler şu şekilde cevap vermişti benliğime:
“Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım? diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.”
Ve unutma, kararan bir gecenin zifiriliği bile elbet buluşuyor bir gün gündüzün aydınlığıyla. Tıpkı sonsuzluk ile bütünleştirdiğin evren, elbet sonlarını gizliyor bir yerlerde.