Gelecek hakkında endişelerimiz sessiz çığlıklarımızda saklı. Bir çığ misali sinsice büyüyorlar içimizde, kabuslarımızda beliriveriyor hepsi. Biz ise rüyalarımızı lekeleyen bu zalim korkuları yenmeye çalışmaktan başka hiçbir şey yapamıyoruz. Bir anlayabilsek onları bu denli güçlü kılanın biz olduğunu…
Endişelerimizle verdiğimiz sessiz ve zorlu savaşta her düşüşümüzde kendimizi teselli etmeye çalışıyor, kanayan bacaklarımızın iyileşmesini bekliyoruz. Ben de iyileşmeyi ve beni tekrardan ayağa kaldıracak teselliyi bekliyorum. Fark ediyorum, bunu tek başıma yapmaya çalışmak her geçen gün daha da zorlaşıyor.
“Hayatta en zor şey de, insanın kendi kendisini teselli etmek zorunda kalmasıdır.” diyor ya Shakespeare, yalnız olduğumu fark ettiğimden beri tecrübe ediyorum bu cümleyi her gün, her saat, her dakika… Yalnız olduğumu anladığım günden bu yana aynalara bakmaktan korkuyorum. Çünkü her kendimi gördüğümde gözlerimde büyüyen yalnızlığı fark ediyorum. Sonra hırsla doluyor yüreğim. “Hayat hep böyle geçecek değil ya!” diye bağırıyorum. “Elbet bir gün ben de içimdeki yalnızlığı dolduracağım.” Sonra fark ediyorum çığlıklarımdaki yalnızlığı ve çaresizliği, korktuğumun sadece aynalar olmadığını…
Sokakta yürümekten de korkuyorum. Hele de karanlığı, geceyi bile korkutan sokaklardan… O anlarda yürürken kayan bir yıldız ararken buluyorum kendimi. Öyle zamanlarda yanımda birinin olmasını diliyorum muhakkak. Sonra yalnızlığımı kabullenip içimde olan koca boşluğu ayak seslerimin doldurmasını bekliyorum.
Sessiz çığlıklarımı duymadıysanız söyleyeyim: Gelecek için endişem, yalnızlık!