21.YY Geçmişten günümüze süregelen birçok düşünceyi,kavramı hatta kültürü kanaatimce şuanlık sekteye uğratan bir yapıya sahip.Öyle ki değişim geçmiş çağlarda olduğu gibi çağımızda da kaçınılmaz fakat farklı olarak daha hızlı ilerlemektedir.
Bunun yanısıra çağın ilk çeyreğine henüz gelmemiş olmamıza rağmen ilk yirmi yılı bilinçli bir şekilde yaşayan her bireyin gün içinde rutin olarak yaptığı çoğu şey bundan yirmi yıl önce henüz var olmamıştı.Bu değişim sadece fiziksel ve ya eylem ile sınırlı kalmamakla birlikte zihinsel olarakta ilerlemektedir.İşte tam burada anlatmak istediğim birkaç satır var,bu satırları kültürümüzün sağlam yapı taşlarından birtanesi olan;’’Fıtrat’’kavramı adı altında toplayabiliriz.
Kavram ilk olarak islam dininde ortaya çıkmış,tasavvufta da önemli bir yer tutmuştur.Öyle ki geçmiş çağlarda yaşayan tarihi kişiliklerin uzun bir süre felsefi konu odağı olmuş hatta günümüze kadar da bu felsefi tartışmalar sürmüştür.Fakat az önce de yukarıda belirttiğim gibi çağımızın hızla değişmesi ve ilerlemesi sonucu bazı kavram ve konular gibi Fıtrat kavramı da eski yerini kaybetmektedir.
Ama bana kalırsa fıtrat kavramına detaylı bir şekilde yakından baktığımızda bütün o felsefi tartışmaların,bütün o çelişkilerin ardında bir şey görmemiz gerekir. O da hiç şüphesiz kavramın kendi kendisini yineleyen bir düşünce ile vücut bulmasıdır.Bu düşünce şöyle gelişir:İnsanlar ve yaşadıkları çağlar geçmişte de olduğu gibi her zaman bir hareket ve değişim halinde olacaktır bu hareket ve değişimlerin sonucu birçok şey yerini kaybedecek ve hatta unutulacaktır fakat Fıtrat kavramı her zamanki yerinde durup,şunları söyliyecektir;Dön fıtratına.
Sizinde bildiğiniz üzere bugün artık bir klişe olan görüşten bahsetmek istiyorum.
Fizik dalının ana hatlarını oluşturan ‘’Herşey hareket halindedir’’ sözü yukarıda kısaca değindiğim değişim ile yan yana geldiğinde,Fıtrat kavramı diğer iki düşüncenin karşısında epey çelişkide kalmaktadır.Fakat açıkça söyleyebilirim ki Fıtrat kavramı teknolojinin getirdiği yenilik ve değişim ya da herhangi bir bilim dalıyla ilişkilendirilen bir sözden çok,İnsan’ın aslını ve ruhunu esas alarak ortaya çıkmaktadır.
Peki nedir bu esaslar?
Bunları alt alta,madde madde sıralayabilirdim fakat bunun ailenizle ve ya bir arkadaşınızla ya da ne bileyim herhangi biriyle bir haftasonu gezmesinde aldığınız kişisel gelişim kitapının o şanssız tozlu sayfalarının yaşadığı sonu yaşamayacağını garanti edebilir misiniz?
Belki edersiniz,Ama ben öylece sıralamak yerine aşağıya bir şiir bırakıyorum hem bu daha etkili ve toz kondurmaz olmaz mı?
Aslında aslına dönmeli insan.
Peki nerede ki şimdi?
Nerede bulmalı onu?
Hangi yol hangi durakta?
Binbir soru hakim zihnimde.
Öylesine ölçüp biçmeli mi,
Yoksa kuruyana dek akmalı mı mürekkebim?
Belkide bulmalıyım düşlerimde.
Ya önümüze koyulan kader kılıklı farklılıklar.
Onlara ne demeli,büsbütün durur izler bedenimi.
Belki çekinmeli belki barışmalı onunla.
Ama şu da unutulmamalı bir gün aslına,aslına dönmeli insan.
Baharın gelip gidişi gibi.
Ay ile güneşin küsüşü gibi.
Saklı bir fikir gibi.
Zikretmeli,asıl ve öz kalmalı insan.
Öyle ki bir geceydi gözlerin.
Yeller esen köhne bir sokak düşün.
İşte o günlerde saklıdır güzel gülüşün.
Söyle ki bir mirastı sözlerim.
Koca,duygu dolu,hüzün dolu bir miras.
Bak hatırlanan onca şey artık eski bir milat.
Dön şimdi aslına,bak özüne.
Yaşadığın günler hatrına dön, fıtratına.
İnsanlar doğumlarından ölümlerine kadar birçok şey yaşarlar.Bazıları onları büyütür,bazıları ağlatır,ve yine bazıları sevindirir.Bu olaylar silsilesi yaşamları son buluncaya dek farklı suretlerde aynı hissiyatlarla ortaya çıkar.Ve bütün bunları yaşayan ve yaşayacak olan insanlar,ruhlarını aynalardan kaçan çirkin bir yüz gibi saklar.Oysa insan herşeye özüyle bakabilmeli,bakabilmeli ki ruhunu,özünü ve aslını tanıyabilsin.