Feminizm’in En Anlamlı Çeşidi

Feminizmin birçok alt başlığının olduğunu biliyoruz. Her ne kadar ülkemizde yalnızca ”erkek düşmanlığı” olarak görülse de, yeterli bilgilendirmeyle bu saçma anlayışın değişebileceğinin inancındayım. Bir konuda eksik bilgi sahibi olmaktan daha kötü olan şey, o bilgiye dair olan ısrarcılıktır. Feminizm, kadın ve erkeğin bedensel eşitliğini savunmaz. Çoğu kişinin dile getirdiği gibi tabiri caiz ise ”fıtrat” farkı vardır. Lakin feminizmin savunduğu temel nokta kadın ve erkeğin sosyal ve hukuksal anlamdaki eşitliktir. Bu birçok başlık alında savunulabilecek en mantıklı görüşün Yapısal Baskı kuramı olduğu kanaatindeyim. Bugünkü blog da bunu üzerine. İyi seyirler…

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorununu en anlamlı şekilde ele alan feminist kuram çeşidi ‘Yapısal Baskı’dır. Tıpkı toplumsal cinsiyet eşitsizliğindeki gibi bu kuramda da kadın-erkek arasındaki bir iktidar ilişkisinin sonucunda bu eşitsizliğin doğduğu görüşü vardır. Bahsettiğimiz iki kuramın ortak görüşü bu noktada belirir. Aradaki iktidar ilişkisi nedeniyle, kadını denetim altında tutma, ona boyun eğdirme ve onu kullanma noktasında iki kuram bir paralellik içerisindedir. Yapısal baskı kuramı daha makro düzeyde bir inceleme sürdürür. Bireysel olarak değil de daha toplumsal olarak, geniş bir pencerede bu eşitsizliği ele alır. Peki varlığından bahsettiğimiz bu baskı nasıl sürdürülmektedir? Baskı toplumsal yapı aracılığıyla yürütülmektedir. Örneğin toplumda var olan ataerkillik ile bu baskı sağlanabilmektedir. Ataerkillik, erkek otoritesine dayanan bir tür toplumsal örgütlenme düzenidir. Bu düzene göre evdeki baba veya ailenin en büyüğü olan erkek o evde en çok hatta belki de tek başına söz söyleme hakkına sahip olan kişidir. Tamamı ile erkeğin egemenliğine dayanan bir sistemdir. Kadınlar daima ikinci plandadır ve söz hakları yoktur. Bu sistemi örnekle açıklayacak olursak; kadının evde kalıp yemek yapmak, çocuk doğurmak ve yetiştirmek, temizlik yapmak gibi şeylerle görevlendirilmesini örnek verebiliriz.

Yapısal baskı kuramına göre aradaki eşitsizliğin sebebi yalnızca ataerkil bir toplumun varlığı değildir. Veya bunun için kapitalizm sebeplidir demek de mümkün değildir. Bu kurama göre toplumda var olan ırkçılık, ataerkil sistem, kapitalizm ve heteroseksizm gibi yapılar tek başına ve birbirinden bağımsız olarak ele alınamaz. Çünkü bahsettiğimiz bu yapılar birbirini besleyen ve birbirinden beslenen yapılardır. Bu nedenle baskının uygulanışında ortak noktalar vardır. Örneğin; kapitalist sistemin ataerkil yapıdan faydalanarak aynı işi yapan kadın ve erkek arasında maaş farkı belirlemesini örnek gösterebiliriz. Günümüzde de süregelen işe alım veya sigortalama durumunda kadınların arka planda bırakılması da bu iki sistemin birleşiminden kaynaklanan baskıdan doğar. Erkekler daha önce sigortaya tabii tutulur veya kadroya alınır. İş başvuruları esnasında da kadınlar arka planda tutulur; çünkü ileride evlenecek, çocuk yapacaktır. İşten çıkmasa dahi ücretli izin gibi hakları olduğu için kapitalist sistemde bu kurum sahibi için zarar olarak değerlendirilecektir. Bunun olmaması için de en başından kapitalist sistem ataerkil yapıdan da destek alarak kadınların ikinci planda bırakılmasını sağlar. Bu örnekte de olduğu gibi yapılar birbirlerinden faydalanır ve birlikte ayrı bir baskı oluştururlar.

Yapısal baskı kuramı, toplumsal yapılara ve daha büyük ölçekli yapılara odaklansa da, ayrıca birey failliğini de ele alır ve bunun yapısal düzenlemelerin bir ürünü olduğundan bahseder. Örneğin; kadına yönelik bir şiddet durumunda bu şiddeti meydana getiren kişinin örneğin ataerkil yapıdan bunu gerçekleştirdiğini ve bu yapıdan beslendiğini ele alır. Bireylerin eylemleri en temelinde içinde bulundukları toplumsal yapıya dayanır.

Bu kuramın iki tipi vardır: sosyalist feminizm ve kesitlerarasılık kuramı. Ben kesitlerarasılık kuramını açıklayacağım. Kesitlerarasılık kuramının merkez konusu, kadınların baskıyı çeşitli biçimlerde ve çeşitli yoğunluk derecelerinde yaşadıkları şeklindeki anlayıştır (Anderson, 2005; Anzaldua, 1990, Anzaldua ve Keating, 2002, Yucal-Davis, 2012; Misra, 2012). Yani baskı ve ayrıcalık yalnızca toplumsal cinsiyetle ilgili değildir. Beraberinde ırk, sınıf, cinsel tercih ve yaşı da kapsar. Ve bu noktada sadece kadın olma durumunun dışında, buna eşlik eden diğer eşitsizlik sebepleri ortaya çıkıyor. Bununla beraber de egemenlik matrisi kavramı ortaya çıkıyor. Baskı çeşidi, diğerlerine göre her ne kadar yalnızca kadın olmakla ilgili olsa da, bu kuramda bu basitlikten uzaklaşılıyor ve diğer bağlamlar da ele alınıyor. Yalnızca var olan bu eşitsizliği daha geniş bir açıdan değerlendiriyor. Birçok eşitsizlik sebebinin varlığından bahsettik. Peki bunların çeşitlerinin içinde bulunduğu bir birey nasıl konumlanacaktır? Bu bir arakesit doğurur ve bu arakesit de ayrıca bir baskı deneyimi üretir. Birbiriyle kesişen baskı deneyimleri meydana gelecektir. Örneğin; afro-amerikalı bir kadının, farklı cinsel yönelimlere sahip olması, normalde sahip olunan baskı deneyimlerinin kesiştiği nokta olacaktır. Bu da o kişide çok daha farklı baskı deneyimlerinin doğmasına neden olacaktır.

Kesitlerarasılık kuramı, baskıyı meşrulaştırmak adına kişinin farklılıklarını kullanması durumunun da eleştirisini yapar. Örneğin bir kişinin afro-amerikalı diye ona uygulanan baskının normalleştirilmesi gibi durumları da değerlendirir. Bu da bizi mitsel norm yaratılması konusuna getiriyor. Örneğin; Amerika’da beyaz, heteroseksüel, ekonomik olarak iyi durumda olan erkeklerin idealleştirilmesi. Mitsel norm öteki kimliklerin oluşmasına neden oluyor. Bu sayede de egemen bir grup yaratılıyor. Yine bu sayede; yaş, ırk, cinsel yönelim ve sınıfa dayalı bir yapının desteklenmesi sağlanıyor. Kesitlerarasılık kuram ayrıca ikinci dalga feminizmine eleştiri olarak ortaya çıkar. Çünkü bu zamana kadar olan feminist yaklaşımlar da yalnızca beyaz kadınları ele almıştır. Beyaz-sınıf ayrıcalığı mevcuttur. Beyaz kadınlar dışında diğer sınıflarda veya konumlarda bulunan kadınlar bu yaklaşımların dışında bırakılmıştır ve bu kesitlerarasılık kuramı da bunun eleştirisi olarak doğmuştur.

Kesitlerarasılık kuramının yapmaya çalıştığı iki şey vardır. Bunlardan biri kadınların özgün bir bakış açısını paylaşması ama aynı zamanda kadınlar arasındaki çeşitliliğin tanınması. Yani yalnızca beyaz kadınların ele alınmaması gerektiğini, başka ırka, ten rengine veya düşünceye sahip kadınların da maruz kaldığı eşitsizliklerin ele alınması ve bu kadınların da varlıklarının bu yaklaşımlar tarafından kabullenilmesi gerektiğini dile getiriyor. Hak ve taleplerde eşitliğin sağlanmasını amaçlamaktadır. Diğer amacı ise; toplumsal cinsiyetin etkilerinden söz eden, daha sonra ırkı, daha sonra sınıfı ekleyen bir eklemeci süreci izlememeli, bundan önce yapmamız gereken insanların deneyimlerinde ve eylemlerinde baskı veya ayrıcalığın çokça farklı formalarının etkileşiminin gösterilmesidir. Yani bizim yapmamız gereken ilk önce kadın veya erkek olma halini ele almak ardından diğer kavramları katmak olmamalıdır. Yapmamız gereken; en başından toplumsal cinsiyetle beraber ırkı da, toplumsal sınıfı da ve etnik kimliği de ele almamız gerektiğidir.

Feminist kuramlar, aşina olmayan kişilerde aradaki çizgiler noktasında karmaşa yaratabilir. Yapısal baskı kuramının açıklanabilecek en özet hali ise bu şekildedir. Umuyorum ki bu tarz güncel konularda yeterince bilgi sahibi olabiliriz. Teşekkürler.

Freud\'un Kankası
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
İnanmak başarmanın %’de kaçıdır?

İnanmak başarmanın %’de kaçıdır?

Sonraki
Tüketim Toplumu ve Reklam

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.