Bugün yazmak istediğim şey aslında herkesin istemsiz bir şekilde ait olduğu bir konu. Öyle bir konu ki tüm insanların hayatlarını bir çark olarak alsak, o çarkın dönmesine sebep olan gücü üreten kaynak olarak bile bakabiliriz buna. Bugün kişiliklerden bahsetmek istiyorum sizlere. insan doğumundan ölümüne kadar yüzlerce hatta binlerce insan ile tanışır, ilişkiler yaşar, paylaşır kısacası insanı o insan yapan her şeyin şekillenmesini insanlarla sosyalleştiği için kazanır.
Peki aslında kazandığımızı sandığımız benlikler hiçbir zaman bize ait olmadıysa?
Öncelikle konuya şuradan başlamak istiyorum. Kişisel gelişim ailede başlayan bir kavram olarak süregelir. Tüm ebeveynler çocuklarının yetişmesinde ve gelişmesinde en önemli faktör olarak (kendi yapmak isteyip yapamadıkları ve doğru olduğunu düşündükleri gelişim süreçleri) gösterirler. Öncelikle bir bireyin yetişmesi halihazırda ailesi tarafından aile bireylerinin kendi istek ve yetiştirme doğruluklarına göre şekillenmeye başlamıştır bile. Bu durumda o birey en baştan o birey değil, bir başka bireyin yansıması ve karmaşası haline gelmiştir.
Arkasından bireyler belli bir yaşa geldikten sonra evden çıkmaya, sosyal bireyler haline gelmeye başlarlar. Bu durumda ise bireyler artık olduklarını düşündükleri kişilikleri, daha önce hiç karşılaşmadıkları kişilikler ile kıyaslamaya başlar, hatta doğru ve yanlış kavramını ailesinin benimsettiği sınırlar dahilinde gördüğünden davranışlarında değişimlerin haklı bir gerekçe olduğunu görmeye başlar.
Örneğin aile içi şiddete tanık olan bir birey ile olmayan bir bireyi ele alalım. Bu dahil içerisinde aile içi bireye tanıklık eden birey, bunu dışarıda gördüğünde aile içi yaşamış olduğu travmadan dolayı bunu gördüğü durumda daha çok çöküş yaşayıp bundan uzak durabilmek adına bir çok şey yapıyor olsa da aile içi şiddete maruz kalmayan birey bunu gayet anlaşılabilir ve alttan alınabilir olduğunu düşündüğü için bu konuda sınırlar çizmeyerek hareket edecek ve bu noktada ters bir gelişim yaşanacaktır.
Yani ikinci maddemiz olan bireylerin birbirlerinden etkilenmesi de onların kişilik değişimlerine bir etken olarak devam edecektir.
Maddelerin devamı olmasına rağmen üçüncü olarak da birey belli bir yaşa geldikten sonra kendini geliştirmesine bağlı olarak doğru ve yanlış kavramları belirleyip kendi içerisine yaptığı muhakemeler sonucunda kendini değiştirmeye ve kendi benliğini, insanların ona çizdiği benliği şekillendirmeye çalışarak düzeltmeye çalışacaktır. Ancak bu bir çok zaman insanın vicdan duygusu ile çelişmekte, bildiği tüm doğruları ve tabuları yıkmaya çalışmaya çalışmak duygusundan dolayı ise kişide psikolojik sorunlara sebep olacaktır.
Sonuç olarak her insan, doğumundan ölümüne kadar yaşadığı tüm sosyal hayat ve yalnızlık durumları da dahil olmak üzere tüm durumlarda aslında bir çok kişinin kopyası olmakta ve ” ben ” kavramı bu durumda sadece kişinin kendi öz benliğini yani özgün varlığını belli etmek adına kullanılmakta olan bir kelime haline dönüşecektir.