EYLÜL ROMANINDA MÜZİĞİN İŞLEVİ

Fotoğraf sahibi: jarmoluk (@jarmoluk on Pixabay)

Servet-i Fünun döneminin ilk psikolojik romanlarından biri olan Eylül‘de müziğin işlevine bakacağız. Sadece müzik konusu değil romanı genel hatlarıyla ele alacağız. Yer yer yazarın psikolojisine yer yer karakterlerin psikolojilerine de değineceğiz. Yazarın psikolojisini değerlendirirken kullanacağımız kuram olarak sanatçıya dönük eleştiri kuramı üzerinden değerlendirmede bulunacağız. Amaç Servet-i Fünun döneminde esere müziğin girmesi ve müziğin kişiler arasında nasıl bir ilişki sağlıyor onu gözlemlemektir.

Servet-i Fünun döneminin en güçlü isimlerinden olan Mehmet Rauf  kendi döneminde meydana getirdiği eserle büyük bir üne kavuşmuştur. Eserin iyi olmasının yanı sıra Servet-i Fünun gibi bir dönem içerisinde verilmek istenileni güzel bir şekilde esere nakletmesi Mehmet Rauf’un son derece başarılı bir sanatçı olduğunun kanıtıdır. Bunu edebiyatımız açısından önemli bir yere sahip olan ilk psikolojik romanımız olması bakımından kaleminin güçlü olduğunu Eylül adlı eserinden anlıyoruz.

Mehmet Rauf   Eylül adlı romanını 1900 yılında Servet-i Fünun dergisinde tefrika halinde yayımlanmaya başlamış, yoğun ilgi üzerine de  1901 yılında ise kitap halinde basılmıştır. Romana başladığımız zaman ilk bölümlerde sıkıntıdan kafayı yemek üzere olan Süreyya’yı görürüz. Aslında tek sıkılan Süreyya değildir. Konak halkı da sıkılmıştır. İlk başlarda karşılaştığımız bu sıkıntı, bunalma bize Servet-i Fünun döneminin baskıcı, sıkıcı durumunun bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mehmet Rauf’un Eylül’ü her ne kadar içerisinde psikolojik tahliller barındırsa da bu yönüyle de bir bakıma dönemin gençlerinin tatminsizliğini, can sıkıntısını Servet-i Fünun dönemiyle bağdaştırmıştır.

Eserin ilerleyen yerlerine baktığımız zaman Batılı şair ve yazarlar gözümüze çarpar. Mehmet Rauf’un eserine bu Batılı şair ve yazarları alması onların eserlerinden etkilenmesi ve onlar hakkında bilgi sahibi olduğunu görürüz. Bu bağlamda eserde metinler-arası ilişkiden de bahsedebiliriz.

Bunu dememizin sebebi ise bu yazarların yasak aşk temasını işlemesi bize Mehmet Rauf’un onlardan esinlendiği düşüncesine götürüyor.

 

Metinler-arası ilişkilere örnek verecek olursak;

            “Rahim Tarım’a göre Batı’da psikolojik romanın öncüsü sayılan Paul Bourget’nin Bir Cinayet-i Aşk adlı eseri ile Eylül romanı arasında benzerlikler söz konusudur ve Bourget’nin yazar üzerinde tesiri olmuştur.”(Zariç, s.535)

Yine örnek vermek gerekirse; N. Hawthorne’un Kızıl Damgası da Mehmet Rauf’un üzerinde bir tesiri olmuştur. Mehmet Rauf’un başlıca temaları yasak aşk, intihar, aldatmadır. Bu temalar onun eserinin temelini oluşturur.  Bu durumda kendi eserlerine baktığımız zamanda da bu tür ilişkileri görmek mümkündür. Bu romanlara örnek verecek olursak;

Karanfil ve Yasemin, Kabus, Son Yıldız sadece romanları değil tiyatro oyunlarından olan Cidal de de yasak aşk yaşayan kahramanların psikolojilerini, bocalamasını anlatır.

Tüm bu bilgiler doğrultusunda baktığımız zaman aslında Mehmet Rauf bunları kendi hayal dünyasında oluşturup eserine aktarmamıştır. Aksine o  bu tür olayları kendi hayatında  yaşamıştır. Fakat bu temaları psikolojik ve sosyal bir olay örgüsü bağlamında vererek kendi yaşadığı aşkı veya yaşamak istediği aşkı bize kahraman üzerinden bu  şekilde vermiştir.

Fotoğraf sahibi: cottonbro studio (@cottonbro studio on Pexels)

Hayat hikayesine baktığımız zaman Mehmet Rauf’un iki-üç kez evlilik yaptığını görürüz. Biz bu tür ilişkileri onun eserine bakarak değerlendiriyoruz. Çünkü bir bakıma sanatçının psikolojisine bakarken baktığımız tek şey onun zihni değil zihninin yanında hayat hikayesine de bakıp eser üzerinde çıkarımlarda bulunuyoruz. Bir bakıma aslında Eylül çok yönlü bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü Mehmet Rauf’un hayatından izler taşıyor. Bu demek oluyor ki bu eser psikolojik tahlillerin yanında otobiyografik özellikler taşımasıyla da ilgimizi çekiyor.

 Karakterlere bakacak olursak romanın kadrosu dardır. Bunun sebebi ise Mehmet Rauf olay örgüsünü geride tutarak karakterlerin iç dünyasını derinlemesine bir şekilde inerek okuyucuya olay örgüsünden çok iç dünyayı anlatmaktır.

Süreyya; karısının isteklerine karşı duyarsız, duygusuz biri olarak çıkar karşımıza. Müzikten hoşlanmayan oyalayıcı işlerle uğraşmayı seven bir kişiliktir.

Suat ise kocasına sadık onun mutluluğu için çabalayan bir eş kimliğiyle karşımıza çıkmaktadır.  Necip ise eğlenmeyi , sanatı, müziği seven kadınlara karşı olsun evliliğe karşı olsun belli başlı tavrı olan bir kişilik olarak karşımıza çıkar.

İlerleyen bölümlerde ise Necip’in kadınlara karşı olan tutumunun değiştiğini görürüz. Bunun sebebi ise kendi hayalinde kurduğu idealize edilmiş bir tip olan kadın özelliklerini Suat’ta bulmasıdır.

Fakat burada Necip bu süreç içerisinde bocaladığını görürüz. Çünkü yaptığının yanlış olduğunu fakat buna da engel olamadığını bildiğinden kendi içerisinde kendisiyle çatıştığını görürüz.

İkilinin yakınlaşmasını sağlayan tek şey ortak ilgi duydukları alan olan müziktir. Romana müziğin girmesi ve bunun iki kişinin arasında bir köprü görevi görmesi bizim edebiyatımız açısından çok önemlidir.

Çünkü Servet-i Fünundan önceki eserlerde bu durum söz konusu değildir. Fakat Servet-i Fünun romanından önce müziğin edebiyata girmesi ilişkilendirmesini biz ilk olarak Cenap Şahabettin’in şiirinde Yakazat-ı Leyli’de görürüz.

Yakazat-ı Leyliye de  şair uzakta duyduğu bir piyano sesinden aldığı izlenimleri onun kendisinde uyandırdığı duygu ve hayalleri işler.

Bu bağlamda Mehmet Rauf müziği araç olarak kullanmasındaki tek sebep müziğin evrensel olması ve insan ilişkileri üzerinde belli başlı hisleri uyandırarak onları birbirine yakınlaştırmasıdır.

Müzik bazı insanlar için bir şeyi söylemekten çok hissettirdiği için insanlar müziği kendi ilişkilerinde bir araç olarak kullanırlar ve duygularını bu şekilde ifade etmişlerdir.

Romanda bu durum yukarıda bahsettiğimiz gibidir. Suat’ın müziğe olan ilgisi Necip’in Batı müziğine olan bilgisi ile harmanlanınca ortak duygular yerini aşka bırakıyor. Bu süreç içerisinde Suat’ın da düşüncelerinin evrildiğini onun da bir iç çatışma yaşadığını görürüz. Mehmet Rauf’un müziğe olan ilgisini ve bilgisini de göz ardı etmemek ve bu durumu eserinde güzel bir şekilde işlediğini de görmekteyiz.

Müziği bu şekilde edebi bir eserde eritip araç olarak kullanmak romanın teknik bakımdan çok sağlam bir yapıda olduğunu gösterir. Bunun yanı sıra yazarın Batılı yazarların bu şekilde edebi özelliklerini iyi bir şekilde gözlemleyerek kendi bilgisiyle harmanlamasından kaynaklanır.

 Mehmet Rauf  ‘un bu eserini öncelikle genel bir şekilde ele alarak belli başlı noktalara değinerek değerlendirdik.

Daha sonrasında ise başlığımızdan da anlaşılacağı üzere romanda müziğin işlevinden bahsederek başka eserlerde de kullanılıp kullanılmadığının karşılaştırmasını yaptık. Bu değerlendirmeler ışığında Mehmet Rauf’un gözlemci kişiliğinin yanında insanları bir araya nasıl getireceğini ve bunu eserinde yapmacıklığa düşmeden gerçekçi bir şekilde verebilmesi durumunda kendisine evrensel bir dil olan insanlar üzerinde tesiri olan müziği kullanarak kişilerin ortak bir zevkten beslenerek hissettikleri belli başlı duyguları birbirlerine ifade etmelerini sağlamıştır.

Bu yönüyle de eser çok yönlü olmasının yanında bu şekilde teknik açıdan da gerek Servet-i Fünun dönemi olsun gerek diğer dönemler olsun bu eser değerini kaybetmemiş bu yönüyle de aslında bizim edebiyatımız açısından da büyük bir üne kavuşup hala bugün ki değerini korumayı başarabilmiştir.

 

 

 

 

 

 

aynur
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Nasıl hacker olunur? -2
Sonraki
Bilgisayar korsanları tarafından kullanılan en popüler araçlar nelerdir?

Bilgisayar korsanları tarafından kullanılan en popüler araçlar nelerdir?

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.