Koordinasyonunu İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) üstlendiği Venedik Bienali 17. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nde yer alan Türkiye Pavyonu bu yıl, Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kampüsü’nden doçent mimar Neyran Turan’ın Ölçü Olarak Mimarlık projesine ev sahipliği yapıyor. Proje etrafında çok çeşitli okumaların seriler halinde yayımlandığı web sitesi, Kaliforniya Üniversitesi’nin bir diğer kampüsü Los Angeles’ta Mimarlık ve Kentsel Tasarım bölümünde doçent olan Michael Osman’la yapılmış bir söyleşiye de yer veriyor. Söyleşide Osman, otomasyonun hata olgusuyla ilişkisi üzerine gelen bir soruda hata yapmak ya da risk almak gibi kavramların insanların özgür iradelerinin bir göstergesi olduğuna işaret ediyor; tasarımda hataya, dikkatsizliğe, kazaya yer açmanın önemine değiniyor.
5. İstanbul Tasarım Bienali’nin küratörü Mariana Pestana’nın moderatörlüğünde gerçekleşen Empati Seansları sohbetlerinin ilkinde bienal katılımcılarından Ibiye Camp hataların onu büyülediğini söylediğinde aklıma Osman’ın söyleşisi geldi. Tabii bu sözler her tasarımda mutlaka hata yapmaya, hata yapıldığından emin olmaya dönük bir çağrı değil, daha çok hatalarla karşılaşıldığında bunu fırsat gibi görebilme becerisine işaret ediyor. Netflix’te yayımlanan Chef’s Table’da hikâyesi anlatılan şeflerden Massimo Bottura ve servis edilecekken gerçekten yere düşen bir limonlu turtanın ardından ortaya çıkardığı “Oops! I’ve dropped the lemon tart!” (Hay aksi! Limonlu turtayı düşürdüm!) tarifi gibi. Pek çok işte olduğu gibi tasarımda da zaman zaman hatalarla karşılaşmak kaçınılmaz. Peki, tasarımda, özellikle de tasarımın katı bir nesnellik iddiasıyla gelen yeni teknolojilerle buluştuğu anlarda hataya ne kadar yer var?
Camp’in hatalarla kurduğu ilişki, işi bir adım ileriye taşıyor. Bunu bienal için tasarladığı Instagram filtresini “hatalardan oluşan bir filtre” diye duyurmasından anlayabiliyoruz. Bu elbette tesadüf değil. Camp’in bienal için hazırladığı Shirley’nin Ardında adlı video, fotoğrafçılıkta ten rengi için renk dengesi ayarlanırken kullanılan Shirley kartlarının koyu renkli insanların fotoğraflarının hatalı çıkmasına sebep olmasıyla, yüz tanıma yazılımlarının koyu renkleri görmezden gelmesi arasında bir bağ kuruyor. Nitekim Osman’a göre insanlarla makineler arasındaki ilişkiyi de bu tür hatalar aracılığıyla anlamlandırıyoruz: “(…) hata, makinelere bazı şeylerin olmamasından emin olurken başka şeylerin olmasına ihtimal bırakan kodlar yazarak oluşturduğumuz tarihsel anlatılarda saklı.” Yüz tanıma sistemlerindeki hataların sömürgeci anlatılarla ve insanların önyargılarıyla bağlantılı olduğunu ortaya çıkarmayı hedefleyen Shirley’nin Ardında da konuya aynı bakış açısından yaklaşıyor. Shirley kartlarındaki eksikliklerin fark edilip değiştirilmesinin, ürünlerindeki renklerin ayırt edilemediğinden şikâyetçi olan çikolata markaları ve mobilya şirketlerinin itirazları üzerine gerçekleştiğini belirten Camp’in “hatalı” Instagram filtresi de bu bakış açısının bir ürünü. İç içe geçirdiği ve katmanlandırdığı renklerle ardındaki yüzü önemsiz kılan filtre, kullanıcıyı gizleyerek kendini ve yaşam tarzını göstermek üzerinden tanımlanmış bir mecrayı tersyüz ediyor. Belki de hatanın kimi zaman eşitleyici, özneleri göstermezken dahi ideolojileri görünür kılan bir yanı var.
Empatiye Dönüş ana başlığıyla düzenlenen 5. İstanbul Tasarım Bienali, insanlık tarihinin bu neslinin deneyimlediği en olağanüstü zamanlardan birinde gerçekleşen olağandışı bir bienal. 15 Ekim’de ARK Kültür, Pera Müzesi ve İstanbul’un farklı noktalarına yayılarak başlayan, “ilk dalga” olarak adlandırılabilecek fiziksel programlardan bir kısmı 15 Kasım’da sonlandı. Sonlanan programlardan biri de küratörler tarafından bienalin “felsefi ayağı” olarak adlandırılan Empati Seansları’ydı.
15 Ekim–15 Kasım arasında Pera Müzesi’nde yayımlanan sekiz filmlik bir seriden oluşan Empati Seansları, 14 Ocak’tan bu yana da bir defaya mahsus olmak üzere İKSV YouTube kanalında yayına girmeye başladı. Her perşembe yapılan gösterimlerin ardından da filmlerin yaratıcılarıyla bir sohbet gerçekleştiriliyor.
Peki, programdaki filmlerin ortak özelliği ne? Web sitesinde yer alan metin, Empati Seansları seçkisini “mevcut ve kurgusal teknolojilere eleştirel yaklaşan” filmler olarak tanımlıyor. Tıpkı Shirley’nin Ardında gibi program kapsamında yayımlanan diğer filmler de bizi hem insan merkezli bakış açımızı değiştirmeye teşvik ediyor, hem de kendi değerlerini dayatan yeni teknolojilerin açık ettiği hataları gözler önüne seriyor. Bize hatayı arayan tasarımlar ve teknolojilerden bahseden Empati Seansları, bu hataları kimi zaman fark edip değiştirmemizi, kimi zaman da benimseyip lehimize kullanmamızı talep ediyor. Tasarımla kurduğunuz ilişki ne olursa olsun bu çağrıya kulak vermekte fayda var.
Yazar: Can Koçak