Tekrardan selamlar.
Bugün, daha önce sözünü verdiğim Electoral College meselesine değineceğim. Nedir bu Electoral College diyerek başlayalım.
Electoral College Nedir?
Electoral College, Türkçesiyle “Seçiciler Kurulu”, ABD başkanını seçen 538 kişilik kurula verilen isim. “Nasıl yani, başkanı 538 kişi mi seçiyor? Bu adamlar seçim yapıyor demedin mi kardeşim?” Dedik demesine de, bu Amerika harbiden yeni dünya. Sanki hiçbir konuda biz eski dünyacılara benzememek için ant içmişler. Metrik sistem kullanmaz, İngiliz ölçü birimini alır kendilerine uyarlarlar. Biz celcius deriz, bunlar fahrenheit der. Biz kilometre deriz, bunlar mil der. Biz “seçim yapalım, çoğunluğu alan seçimi kazansın” deriz, bunlar seçiciler kurulu kuralım der.
Önerilen İçerik: Seküler ve Muhafazakar Hayat Tarzına Objektif Bir Bakış
Nasıl Çalışır?
Senato’daki 100 senatör (her eyalet için 2 tane) ve Temsilciler Meclisi’ndeki 438 temsilciyi temsilen toplam 538 adet seçici vardır, her biri bir adet seçici oyu temsil eder, bu oylar da 50 eyalete dağıtılır. İlk başta her eyalet kafadan 3 oy alır. 50×3’ten 150 oyu dağıttık. Kalan 388 oy da eyaletlerin nüfus yoğunluğuna göre dağıtılır (burada birtakım faktörler daha var ama önemsiz detaylarla kafamızı bulandırmayalım 🙂 ).
Seçim günü geldiğinde aslında 50 eyalette 50 farklı seçim yapılır. Herkes kayıtlı olduğu eyalette istediği adaya oy verir ve o eyaletteki seçmenlerin %50+1’ini alan kişi, o eyaletteki seçimi kazanmış olur. Böylece eyalet halkı, seçicilerine der ki, “Gidin bizim seçici oylarımızı şu kişiye verin.” Burada şunu fark etmiş olacaksınız ki, her eyalette %50’lik kalabalık ne diyorsa o olur. Yani bulunduğunuz eyaletteki seçimi sizin oy verdiğiniz kişi kaybettiyse, eyaletinizin seçici oylarından bir tanesi dahi o kişiye gitmez. Eyalet halklarından direktifleri alan bu 538 kişi toplanır ve –sıkı durun– istedikleri kişiye oy verebilirler. Bu kişiler genelde parti temsilcileri oldukları için böyle bir şey hiç yaşanmamıştır ancak bu 538 kişi, temsil ettikleri eyaletten çıkan sonuca uymak zorunda değildir. Bunlar oyları dağıtırlar, en az 270 oyu bulan aday başkan ilan edilir.
İki Eyalet Üzerinden İnceleyelim…
Şimdi bunu en kalabalık ve en az kalabalık eyaletler olan California ve Wyoming üzerinden örneklendirelim:
Wikipedia’dan aldığım verilere göre 2018 yılında California eyaletinin nüfusu 39.557.045. California eyaletindeki bu kadar insan seçim günü sandığa gidiyor, oylarını veriyor. Her seçimde olduğu gibi ezici bir çoğunluk Demokratlara oy veriyor (Bunu İzmir’de sürekli CHP’nin birinci çıkması gibi düşünebilirsiniz). California sandığında %50’den fazla oy almayı başaran Demokrat Parti adayı, bu eyaletteki seçimi kazanmış oluyor. Böylece eyaletin 55 oyunun tamamına konuyor. California’da oturup başka bir adaya oy veren o azınlığın oylarına ne oldu? Gitti gümbürtüye.
Şimdi en küçük eyalet Wyoming’e bakalım. Wyoming’in nüfusu 577.737. Eyaletin seçici oy sayısı 3. İnsanlar sandığa gidiyor, kendi aralarında bu 3 oyu kime verelim diye seçim yapıyor. Bu 577.737’nin yarısından çoğu kimi seçerse 3 seçici oy birden o kişiye gidiyor.
Şimdi burada karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor:
- 39.557.045/55 = 719.219
- 577.737/3 = 192.579
Yani California’nın 55 seçici oyundan her bir tanesi 719.219 seçmeni temsil ederken, Wyoming’in 3 seçici oyundan her bir tanesi 192.579 kişiyi temsil ediyor. Bu da demek oluyor ki Wyoming’deki bir seçmenin oyu California’daki bir seçmenin oyundan neredeyse 4 kat daha değerli. Yani ne kadar kalabalık bir eyalette yaşarsanız verdiğiniz oy da o kadar değersizleşiyor. Böylece küçük yerlerde yaşayan insanlarla metropollerde yaşayan insanların oyları bir yerde dengelenmiş oluyor diyebiliriz.
Son Büyük Sorun: Swing State’ler
Hadi her eyalette seçimi kaybeden tarafın tamamen gözardı edilmelerini sineye çektik diyelim. Tamam, köylü milletin efendisidir dedik, küçük yerdekilerin oyları şehirli nüfusun oyundan daha kıymetli olsun, onu da anladık. Fakat son bir sorun daha var. Şimdi yine geliyoruz en civcivli bölüme 🙂
Önerilen İçerik: Herkese Aylık 1000 Dolar Dağıtmak İsteyen Asyalı Adam: Andrew Yang
Çoğu insan her seçim aynı partiye oy verip durduğu için çoğu eyaletin oylarının kime gideceği zaten bellidir. California, New York gibi eyaletlerdeki seçimleri Cumhuriyetçiler mümkün değil kazanamazlar. Demokratların da Texas, Oklahoma, Mississippi, Idaho gibi eyaletlerde birinci gelmeleri mümkün değil. Yani kimin adayı olursanız olun birtakım eyaletlerdeki seçimi zaten siz kazanacağınız için o eyalet insanına dert anlatmanıza gerek yok. Birtakım eyaletlerdeki seçimleri kazanmanız da imkânsız olduğu için o eyalet insanına da dert anlatmanıza gerek yok. “Ulan peki bu adamlar nasıl seçim kazanacak?”
FPTP yazısında konuştuğumuz orta yolcu E partisi seçmenlerini hatırladık mı? İşte burada da devreye her seçimde rengi değişip duran, bir o tarafa bir bu tarafa oy veren ve aslında bütün seçimin kaderini belirleyen eyaletler giriyor. Çekişmeli seçimlerin yaşandığı, iki parti arasında gidip gelen eyaletlere “swing state” deniyor. Bu birkaç eyaletten birinde ikamet ediyorsanız, verdiğiniz oy otomatik olarak ülkedeki milyonlarca seçmenin oyundan çok daha değerli olmakla kalmıyor, muhtemelen başkanın kim olacağına karar veren birkaç bin/milyon kişilik seçmenden biri oluyorsunuz.
Electoral College meselesinin en kısa özeti budur. Ne kadar adil, ne kadar değil, takdir sizlerin 🙂
Önerilen İçerik: İstanbul Seçimlerinin İptalinin Asıl Sebebi: FPTP Seçim Sistemi
İlginizi Çekebilecek Faydalı Bağlantılar: