Zor dönemlerde veya tıkanma yaşandığı zamanlarda, siyasal iktidarlar, birtakım önlemler almaya gidebilirler.
Ekonomi şuan en fazla odaklandığımız husus…
Hemen hemen her gün ekonomiye yönelik ya olumsuz ya da yavaşlama bağlamında haberler okuyor/dinliyoruz.
Öte yandan…
Nasıl oluyorsa, bu durgunluk döneminde…
“Ekonomi büyüyor” veya “Ekonomimiz uçuyor”!
Esnafa baksanız, hâlleri içler acısı. Ya şefte yapamama durumuyla karşı karşıyalar ya da gelir-gider dengesinin şaşmasıyla…
Türkiye’deki yapısal sorunlar çözümlenmeden, ne yavaşlayan ne de durgunluğa gark olan piyasalar canlandırılabilinir.
Her şeyden önce, üretmeyen ekonomi tüketmeye meyledince, kalkınma da ekonomik genleşme de zahiri olur. Yani büyür de, cürmü kadar etki yapar. Artık, ekonomik yapımımız üretmeye odaklanmalı. İşçi haklarını gözeten, emekçinin hakkını adilanece dağıtan bir sistem, ülkemizde de yaşama geçirilmeli.
Mesela… Şimdi, reform yapmak kaydıyla, yatırımcılara “güven” telkin ediliyor ya. Avrupa ile ilişkilerimizin yeniden gözden geçirilmesi ikrar ediliyor ya… Son tahlilde bize lazım olan, paradan “para” kazanmak cihetinde olan sermaye değildir.
Yabancı sermayenin ülkemize daha fazla gelmesi için, siyasal otorite de ekonomik otorite de belirttiğimiz gibi yeniliklere başvurma aşamasında. Ama, yabancı sermaye, ülkemize reel bağlamda yatırım yapmak için gelmeyecekse, borsalarımızda, bankalarımızda sıcak para peşindeyse… Bunun bizim refahımıza ve kalkınmamıza olmayacağını, ekonomi tahsili yapmamış lümpenler bile görebilecektir. O yüzden artık “zihniyet” değişmeli, düşünce yapısı değişmeli. İnsanların düşünce yapısı yaşam biçimlerini de belirler. Bir an önce güçlü bir ekonomik yapının altyapısını inşa etmeye koyulmak gerekiyor. Özellikle, artık “yükte hafif pahada ağır” üretim konseptine geçmemiz elzemdir.