Edebiyat Eseri ve TV Yapımcısı

Türkiyede uzun yıllardır romanlar yazılmış, sinema filmleri çekilmiştir. Yakın geçmişimize dönüp baktığımızda da televizyon dizilerinin olabildiğince yaygınlaştığını görürüz.

Roman ve sinemayı yan yana koyduğumuzda aralarında ciddi bir etkileşimden bahsetmek afaki olmayacaktır. Temelde bu iki sanat dalıda konusunu hayattan / yaşamdan alır. Bir başka bakış açısıyla sinemanın anlatı yapısının romandan alındığını söylemekte doğru olacaktır. Sinema filmlerinde romandakine benzer bir kurgu tekniği kullanılır.

Muhattabına sunduğu özgürlükler bakımından aralarında ciddi bir fark vardır. Romanlar     -elbette yine yazarın kelimelerinden yola çıkarak- okuyucusuna hayallemelerde, zihinsel canlandırmalarda daha fazla özgürlük sağlar. Sinema filmlerinde ise durum daha farklıdır. Yönetmenin -senaristin payını es geçmemek kaydıyla- sunduğu perspektif üzerinden anlamlar yaratılır. Romanda ki duygusal düşünce sinemada görselleşerek -yönetmenin zihninden görselleşerek- muhattabına sunulur. Bu yüzdendir ki roman zihinsel kurguya daha fazla özgürlük tanır.

Bu ikiliye küçük, çok küçük bir kardeş olarak dizi filmlerinde katıldığını söylersek bazı eklemeler yapma durumunda kalırız. Diziler; sinema ve romana göre daha ulaşılabilir niteliktedir. Yayın alanlarından dolayı daha geniş kitlelere ulaşabilir ve popüler kültürün bir malzemesi olarak diziler daha kısa ömürlüdür.

*

Yaratım sürecinin sancılı olmasından dolayı diziler bu büyük kardeşlerinden yardım alma yolunu sıklıkla tercih eder. Ne demek istiyoruz? Konusunu hayattan alan romanlar zaman zaman sinemaya kaynaklık ederler. Buradan yola çıkarak dizilere ayrılan zaman ve paranın artmasıyla dizilerde roman ve sinemayı kendine kaynak olarak kullanmaya başlamıştır. Türkiyede romanlardan, hikayelerden dizi ve sinemaya uyarlanmış bir çok eser görmek mümkündür.
Romandan sinemaya yapılan uyarlamalar bir noktaya kadar; doğru, düzgün, kabul edilebilir ve izlenebilir olsalarda diziler için ciddi bozulmalardan es geçmeden bahsetmek gerekir. Dizilerin yayın mecrası herkesin evinde en az bir tane bulunan televizyonlardır. Televizyon dediğimiz andan itibaren işin içine sanat kaygısı ve kayda değer bir yapımdan ziyade reyting kaygısı, bir izleyici kitlesi oluşturma ve kitleyi haftalar boyu koruma kaygısı, TV’nin akşam kuşağındaki zamanı doldurma kaygısı ve ticari kaygılar ön plana çıkar.  Bu da ana / kaynak metinin bozulmasına sebebiyet verir. Ana öyküye bir çok yan olay eklenir. Ana hikayedeki karakterlere yeni hısım akrabalar eklenerek yapımdaki karakter sayısı arttırılır. Ana hikayedeki konuk ya da silik karakterler TV’de daha görünür hale gelir. Tüm bu sayılanlar hikayeyi bozar. Bunların yanı sıra bu yapımlara ağırlaştırılmış çekimler, yersiz bakışmalar ve yoğun derecede müzik kullanımı eklenir.  Tüm bunlarla birlikte artık ana metinden tamamen kopmuş, eserin ismini ve bilinirliğini kullanan fırsatçı bir yapımdan söz edebiliriz. Esere yapılan bu ciddi deformasyon çalışan ekip açısından bir önem taşımamaktadır. Önemli olan dizinin reyting alması ve yapımcısına para kazandırmasıdır.
Edebiyat eserlerinin uzun yıllar varolacağı göz önünde bulundurulduğunda bu durum sığ bir bakış açısıdır. Eserin ve hikayenin gelecek nesillere aktarılması sırasında olaşabilecek deformasyon hikayeyle ilgili doğal olmayan bir algıya ve düşünceye sebebiyet verecektir. Bu durumda tek olumlu nokta kalite kaygısını geri plana atan uyarlanmış dizinin popüler kültürle birlikte kısa zamanda tüketilip raflarda tozlanacak olmasıdır.

blog.dfs
DFS Blog
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Otomatik Portakal│Film Eleştirisi

Otomatik Portakal│Film Eleştirisi

Sonraki
11 Ekim 2021

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.